Salı, Ocak 29, 2013

Ispanaklı ve sebzeli Rulo



          Ispanak ile sarımsaklı yoğurdun lezzetli uyumunu sevenler iyi bilir.:) Daha doğrusunu söylemek  gerekirse sarımsağın içine dahil olduğu her sebze yada her yiyecek diye genelleştirelim... Farklı bir lezzet kazanır.  Ben de sarımsağı et yemeklerinden, sebzelere, hemen hemen tüm meze çeşitlerine uygulayanlardan biriyim. Sosyal olarak çok kabul gören bir eklenti olmasa da:) İş günleri haricinde tüketildiğinde gününüzü bile güzelleştirebilir nitelikte olduğu, inkar edilemez:)))  Ispanaklı krepleri çok sık yaparken, bu lezzetli tarifi gördüm ve damak tadımıza uygun birkaç ilave ile kendimize uydurdum. :)  Amacım; içine yaptığım ilavelerle Cemroşuma da hizmet etmesiydi. Küçük kuzunun sebzelerle arası kötü sayılmaz. Ancak; şu 7 ve 8. aylarda başlamış olduğumuz sebze çorbaları yok mu? :)) Çocuğu bezdirdi. İçine her defasında farklı şeyler katıp, damak tadını geliştirmeye çalıştık ama kaşık kase ikilisini görünce, bu cinoş içinde ne olabileceğini çarçabuk kestirmeye başlamıştı. :)  Çok şükür çorbalar bitti. Artık biz ne yersek, ona da  onu yedirmeye başladık. :) Tabii ki; ev halkının arada bir müracaat ettiği :) pizza ve dönerlere de ortak çıkmaya başladı.:) Eh yani o da can:))) Sabret... sabret... Bir yere kadar.:) Afiyet olsun küçük kuzum... Salamı, sosisi yasak ama peynirli yerlerinden canının çektiği kadar yiyebilirsin.:) Emin ol! üstündeki tüm mısırları da, senin tek tek yemen  için kenara biriktirdik.:)


Malzemeler:

- 450 gr Haşlanmış süzülmüş ıspanak yaprağı
- 3 Yumurta
- 2 Yemek kaşığı Un
- 2-3 çorba kaşığı sıvı yağ
- 5-6 Dal taze soğan yeşil saplarıyla birlikte
- Tuz, karabiber

İç Malzemesi:

- 200 gr Labne peyniri
- 200 gr Süzme yoğurt
- 3 Diş Sarımsak
- 2-3 Kapya biberi
- 1/2 Su bardağı Garnitür (bezelye, havuç, patates)
- 4-5 adet kornişon turşu

Yapılışı:

* İki demet ıspanağın yaprakları yıkanır ve ayırılır, tencerede kaynamakta olan suya atılarak on dakika kadar haşlanır.
* Haşlanan ve süzülen yapraklar, blendırdan geçirilerek, püre haline getirilir.
* Yumurta sarıları, çok ince kıyılmış  taze soğanlar(Yeşil sapları da ilave edilmeli), un ve sıvı yağ ilave edilerek, bir çırpma teliyle homojen bir karışım elde edilir.
* Yumurta beyazları cam bir kase içinde, bir fiske tuz yardımıyla kar haline getirilir.
* Kar haline getirilen yumurta beyazları söndürülmeden, ıspanaklı karışıma ilave edilir. (Bozadan daha koyu bir kıvamda olmalı.)
* Fırın tepsisi içine yağlı kağıt serilerek, 1 parmak kalınlığında dökülür. 175 derece sıcak fırında 30 dakika kadar pişirilir.
* Fırından çıkarılan ıspanaklı pandispanya, fazla soğutulmadan yağlı kağıt yardımıyla sarılır ve soğumaya bırakılır.
* Labne peyniri ve  süzme yoğurt bir kapta karıştırılır, sarımsaklar dövülerek içine ilave edilir.
* Kapya biberi, ve kornişon turşular küçük küpler halinde doğranarak, yoğurt ve labne peynirli karışıma eklenir.
* Rulo halinde sararak soğumaya bıraktığımız ıspanak pandispanyası açılarak içine karışım yayılır ve tekrar rulo haline getirilir.

AFİYET OLSUN. :)

Pazar, Ocak 27, 2013

Oğlumun Gelişini Kutladık





                   Kız çocuklarının babalarına olan düşkünlükleri çok iyi bilinir. Anneci olmaya daha geç yaşta başlıyorlar bilindiği üzere...:) Bizim Cemroş da, babasına neredeyse secde edenlerden. Ancak itiraf etmeliyim ki; babası da bunu fazlasıyla hakkediyor. Yerde debelenme babada... Telefona kızının gönlüne göre oyun indirme babada... kızmaz, bağırmaz, sinirlenmez, hep küçük sesiyle konuşur, azarlamaz...:) Vallahi benim de babam olsaydı, ben de secde edebilirdim. :) Hoş benim babam da öyleydi, hakkını yiyemem.  Bakarak idare ederdi...:)  Eh durum böyle olunca babaya olan düşkünlükte had safhada oluyor. Onuycum, böcük diye dolaşıyor peşi sıra... Derken; babamızın mutad Marmaris iş seyahatine gitmesi geldi gündemimize oturdu.:(
Üstelik bu defa üç gün değil, tam bir hafta...
                 Annesi, ben, eniştesi ve teyzesi başladık kara kara düşünmeye, hadi gündüz hay huyla vakit geçirteceğiz de, akşamları ne yapacağız.? İşte geçen haftamız aynen bunları düşünerek ve aktivite oluşturarak geçti.:))  Geçti çok şükür. Ama nasıl??? Cemroşun evde uçak olup, anlamsız bağırmalarla dolaşmadığı mı kaldı, yoksa; olur olmaz şeylere ağlamadığı mı? çimdik, ısırma ise aperatif. :) Çok sarfettiğimiz bir deyiş vardır. "Çocuğun hastalandığına değil, huyunun değiştiğine yanarım" diye... Bu özdeyişin ilk cümlesini, " Babasının iş seyahatine çıktığına değil..." olarak değiştirmek istiyorum.:))  Ve... Dün sabah Onuycum evine döndü.:))) Ne yapalım kutlamak gerek.:) Biz de kendimize göre ufak tefek birşeyler hazırlayıp, başladık laflamaya... Cemroşun, babasıyla seyahat sonrası ilk gününü özetlersek...:) İşte komedi burada... ağlama sızlanma, bağırma, oradan oraya koşuşma, inat, çimdik, ısırma kalmadı...:) Allah onların hepsini birbirine bağıslasın... Hoş geldin oğlum evine.

Cumartesi, Ocak 26, 2013

Midyeli Lahana Dolması







            Balık ve tüm deniz ürünlerini çok severim. Tek derdim; kızartma yapıldığında günlerce evin içine sinen koku... Bu konuda bir çok öneriye kulak kabarttım, ocakta limon yakmaktan tutun da, sirke kaynatmaya kadar denemediğim çözüm önerisi kalmadı.  Belkide; benim kokuya karşı olan ön yargım da buna sebep olabilir. Her neyse, balık yapınca ortalık kokuyor diye, bu güzel yiyecekten vazgeçecek halimiz yok tabii ki.:) Ne yapalım biz de, daha akıllı uslu yollardan çözmeye çalıştık bu sorunumuzu. :) Ne yapıyorsun? diye sorarsanız çok komplike bir cevabım yok.  :) Kızartma haricinde her türlü teknikle balığı pişiriyorum...:)  Haşlama... Izgara... Fırın... Bunların arasında favorim, hiç su koymadan sadece limon suyu ile pişirmek. Genelde hamsi için uygularım bu yöntemi... Hem; bu mevsimde yağlı olması nedeniyle ağır olan balığın yenmesini kolaylaştırıyor, hem de hazmı destekliyor. Denemenizi öneririm. Aynı hamsi gibi yağlı ama çok lezzetli olan bir balık daha var. O da tekir... Ona da portakal suyu uygulayın ve... Ben ve benim gibi yapanlara dua edin:) Balıktan bahsediyorum ama bugün menümüzde balık yok.:) Peki ne var? Bayram ve yılbaşı sofralarının vazgeçilmezlerinden olan dolma.! Ama bir sürprizle... Bu dolma midyeli... Bu sevgili anneciğimin, çok özel yemeklerinden biriydi... Nicedir yapmak isteyip yapamadıklarımdan... Gücüm, bilgim yeter ama gönlüm bir türlü razı olmadı... Olamadı...  Bu gün zincirlerimi kırdım ve yapmayı başardım.  Annem, Tikveşli olan babaannemle, Radoviçli olan dedemlere, on yedi yaşında gelin gelmiş ve anneciğini üç yaşında kaybettiği için babaanneme, anne gibi sarılmış bir hanımdı.  Babaanneciğim de, ona çok şevkat göstermiş ve kızlarından ayırmamıştı. Bunlar annemin anlattıkları...Benim de şahit olduklarım.  Kayınvalide ve gelin ilişkisine bakın.:)  En güzel yemekleri ondan öğrenmişti anneciğim ve bu konuya özel ilgi duyan ben de... annemden... Nurlar içinde yatın güzel insanlar... Daha birçok, özel Makedonya yemekleri ile buluşacağız burada... Sevgiyle kalın.

Malzemeler:

- 3 Su bardağı Pirinç
- 4,5 Su bardağı  su
- 2 Paket doğranmış soğan  (Super Fresh 450 gr lık 2 paket) Tembelliği tek bu noktada yapıyorum. :)
- 1 Kahve fincanı kuş üzümü
- 1 Kahve fincanı dolmalık fıstık
- 100 adet midye
- 2 adet orta boy havuç
- 5-6 Tatlı kaşığı toz şeker
- 1,5 Tatlı kaşığı tuz
- 2,5 Tatlı kaşığı yenibahar
- 1 tatlı kaşığı karabiber
- 3/4 Su bardağı sıvı yağ
- 1/2 Su bardağı Sızma zeytin yağ
- Sarmalık Lahana  (yassı ve ortası yumuşak olanlar tercih edilmeli.)

Yapılışı:

* Soğanlar geniş bir tencerede sıvı yağ ile kavrulur.
* Dolmalık fıstık,  üzüm ve havuç rendesi  ilave edilip kavurmaya devam edilir.
* Midyeler yıkanıp süzüldükten sonra, kavrulan soğanlara ilave edilir. Suyunu salıp, çekmesi beklenir.
* Suyunu çeken soğanlı midyelere, yıkanmış  pirinç ilave edilerek, bir süre de pirinçle  kavrulur.
* Ölçüsü gereği ilave edilecek  kaynar suyun yarısı pirinçlerin üzerine ilave edilir. Tuz, yenibahar ve karabiber eklenir.
* Demlenmeye bırakılır.
* Sarmalık lahananın ortasındaki sert bölümü, keskin bir bıçakla çıkarılır ve geniş bir tencerede sarma yapılacak kıvama gelinceye kadar haşlanır.
* Haşlanan lahanalar, iç harçla sarılır.
* Ölçüsü gereği ilave edilecek suyun kalan yarısı tenceredeki dolmaların üzerine eklenir.Dağılmaması için tencerede iç kapak kullanılmalıdır.
* Pişmeye yakın yarım bardak sızma zeytin yağ ilave edilip altı kapatılır.

AFİYET OLSUN:)
 

Sebzeli Mercimek Çorbası



              Tekirdağın, Alpullu ilçesi yakınlarında Lahana Köyü vardır.  Babamın amca kızı olan Süyet Halamın da, o köyde bir çiftliği vardı. Tam da hayallerimdeki çiftlik evi.:) Bahçesindeki ağılda danalar, koyunlar... Kümeste tavuklar, ördekler... Bahçenin orta yerinde kocaman bir toprak fırın... Tarlasından; ekmeğine, peynirine, tereyağına kadar... Bostanından; patlıcanına, biberine kadar herşey... ama aklınıza gelecek herşey ev ürünü... Yaz gelipte okullar kapanınca evde bir kıyamet kopardı. Hepimiz sırayla gideceğiz ama üç kardeşten hangisi öncelikli gidecek? diye...  Öncelik, hep rahmetli ağabeyimin olurdu. :) İyi ki; o istemiş gitmiş... Sonra sıra bana gelirdi. Bir tek konuda büyük halamla anlaşma yapardım yola çıkmadan önce. Çiftlik evinin tuvaleti bahçede olur... ve yaz aylarında bahçede de kurbağalar olurdu.:) Tuvalete büyük halayla gidecektim. :) İşte böylece çıkardım bu rüya evine yolculuğa... Benim gittiğim yıllarda köyde elektrik yoktu ve gaz lambası ile oturulurdu geceleri sundurmada. :) Ama eğlenceyi göreceksiniz. O gaz lambasında, diğer torunlarla birlikte sessiz sinema bile oynayabiliyorduk:) Sabah gün erken başlar köylerde, daha gün doğmadan düveler arabalara sürülür ve tarlanın yolu tutulurdu. Ben şehirli kız misali geç kalkar:) Arkalarından giderdim ama asla büyüyen karpuzların tarlada çıkardıkları " çıtır çıtır" sesi duyamayacağımı anlayınca...
Tan ağarmadan ben de takıldım peşlerine. :) Köylerde hayat erken başladığından, güne de çorba ile başlanır. Yaz bile olsa sabah ayazında sıcacık bir şey içerek yola  koyulur o insanlar. :) Meğerse o kadar midevi bir icraatmış ki ancak yaşım belirli bir olgunluğa gelince anlayabildim. Yıllar sonra ben de büyüdüm ve kızlarımı dünyaya getirdim. Küçük kızım Zeyno, bir çorba fanatiği... Güne çorba ile başlamayı çok sever. Sanıyorum genetik çekim bu.:) Halacığım küçük küçük torununda aynı sen gibi... Nurlar içinde uyu.


Malzemeler:

- 1 Su bardağı Kırmızı Mercimek
- 1/2 Çay bardağı Pirinç
- 1 Adet Küçük Kereviz
- 1 Adet Patates
- 1 Adet Havuç
- 2 Adet Soğan
- 1 Çay bardağı mısır konservesi
- 1 Çorba kaşığı domates biber salçası
- 1 Adet Et Bulyon ( Et ya da tavuk suyu varsa tercih edilmeli)
- 5 Su bardağı Su
- 1/2 Çay bardağı sıvı yağ

Yapılışı:

* Soğan rendelenir ve sıvı yağ içinde pembeleştirilir.
* Kereviz, havuç ve patates rendelenerek, tencereye ilave edilir.
* Üzerine su, bulyon ve sulandırılmış salça  ilave edilerek kaynamaya bırakılır.
* Su kaynayıp, sebzeler de bir taşım pişince, yıkanmış ve süzülmüş pirinçle mercimek ilave edilir.
* Tüm çorba malzemeleri pişince, el mikseri ile çekilir ve karışıma konserve mısır eklenir.
*  Üzerine (İsteğe bağlı olarak) nane ve pul biberle kızdırılmış yağ dökülür.

Çorbanız hazır. AFİYET OLSUN. :)

Cuma, Ocak 25, 2013

Tarçınlı Donut


  
          Evimizin bahçesinde koşup oynadıktan sonra, ya tuvalete girmek ya da acıkan karnımızı doyurmak için  kapının önünde alırdık soluğu...:) Her gün aynı hikaye olduğu için, kapı aralık bırakılır, kim girmiş... kim çıkmış bakılmazdı bile...:) Şimdilerde bunu yapsak, evin tapusu bile gider elimizden.:))) Bahçede öyle tek başına oynamazdık ki... Kadro kalabalık... en az dört beş çocuk olurduk. Zaten keyfi de öyle çıkardı. Acıkmak da; ağlamak, gülmek gibi bulaşıcıydı... Birimiz acıkınca, diğerlerinin midelerini de alırdı bir gurultu.:)
Bu durumda ne yapılacak? Orada bulunan tüm kadro beslenecek. :) Eh! oynamak bizim işimiz ise, bizleri doyurmakta annelerimizin göreviydi.  Bir gün yumurtalı ekmekleri mideye indirirken, ertesi gün koca bir tabak  pişiyi, lalangayı dümdüz ederdik.:)  Gel zaman, git zaman pişiler, lalangalar, yumurtalı ekmekler yerini süslü püslü donutlara bıraktılar... Donutlara da laf söyletmem. :)  Çok lezzetliler ama... Güzelim pişileri ve diğerlerini  ikram eden, o vakitler hayatta olan annelerimiz olduğu için mi?... Yoksa; o oyun ortamında, kahkahalar ve neşe içinde paylaşarak yediğimiz için mi?   Bilemedim.... Tatları  hiç bir şeyle mukayese edilemez...  

Malzemeler:

- 1 Yumurta
- 1 Su bardağı Süt (Ilık)
- 1 Çay kaşığı  tuz
- 1 Çay kaşığı tarçın
- 3 yemek kaşığı margarin (Becel Zeytinyağlı)
- 1 Paket instant maya (Dr.Oetker)
- 3 Yemek kaşığı toz şeker
- 3-3,5 Su bardağı Un

Yapılışı:
* Ilık sütün içinde maya ve şeker eritilir.
* Un, tuz,  margarin ve tarçın, parmak uçları ile yoğurulur.  
* Küçük kırıntılar haline gelen un topaklarına, ılık süt içindeki karışım ve yumurta ilave edilerek kulak memesi kıvamında bir hamur elde edilir.
* Hamur streç folyo ile kaplanıp, mayalanmaya bırakılır. (1 saatte mayalanıyor.)
* Mayalanan hamur, un serpilmiş tezgah üzerine alınır ve 1,5- 2 cm kalınlığında açılır. Bardak ağzı ile kesilip ortaları da herhangi bir meşrubat kapağıyla delinir. :) Sizin daha gelişmiş aletleriniz olabilir. :) Ben bunları uyguladım. Çünkü elimin altındaydılar...
* Tepside içinde 15 dakika tekrar mayalanmaya bırakılır.
* Derin bir kızartma tenceresine, sıvı yağ konulur ve kızartılır. (Yağ bol olmalı)
* DİKKAT: Yağ çok kızgın olmamalıdır. Dışı fazla kızarıp içi çiğ kalabilir.

* Üzerine, pudra şekeri tarçın karışımı serpilir.


AFİYET OLSUN.:)



Alman Pastası


           Yükse sesle "Pasta" dediğinizde; yediden, yetmiş yediye herkesin gözü üzerinizde olur. :) Sevmeyen var mıdır? diye düşündüğümde... "Çok azdır" cevabı geliyor aklıma. En kötüsü, sevdiğiniz halde doyasıya yiyememektir sanıyorum. :(  Bilirsiniz... Yasaklar daima  ilgi çekici olurlar. :) Annem ve dayım diyabet hastası olduklarından, ben de genetik olarak aday doğdum denilebilir. Uzun yıllar, sorunsuz olarak tükettim bu güzel dünya nimetlerini. Ancak; şimdilerde imal edip, ufak tefek tatlarına bakmakla yetiniyorum. :) Ne yapalım! bugüne kadar yediklerimize sayacağız. :))  Sanıyorum... Beni mutfağa iten en önemli nedenlerden biri de bu... Madem yiyemiyorum... O zaman, ben de yapar yediririm. :) Bu da gönlü hoşnut etmenin yollarından biri... Züğürt tesellisi de diyebiliriz.:)
          Alman Pastası ile çocukluk, gençlik yıllarım da dahil olmak üzere 50 yılımı geçirdiğim Moda'da, artık var olmayan, ancak eski Modalıların hepsinin çok iyi bildiği " Nur Pastanesi"'nde tanıştım.  İlk milföy hamurunu da çiğ olarak satan tek pastane idi...Sahibi de rum asıllı bir pasta ustasıydı.  Bir gün önceden telefon eder, ihtiyacımız olan miktarı söyler, ertesi gün de gider alırdık.  Hatta; almaya giden genellikle evin çocukları olurdu ve pastane  sahibinin göz kirası olarak ikram ettiği, bir bisküvi yada bir çikolata parçasını avurtlarımıza doldurmuş olarak evlerimize dönerdik. :)
          O' da; Moda' nın nostaljik geçmişinde, eski sararmış bir sayfa olarak yerini aldı artık..(  Şimdiki gibi, "Git markete, bir paket milföy al... gel." yoktu ki... Eski günleri düşündüğümde, bazı şeyler, aya gitmek kadar olanaksız gibiymiş. :)   Ama bakın hepsi gerçek oldu. :))  Teknoloji çok güzel... Ancak, dostlukları kısıtladı galiba...      
         
  Malzemeler:

- 2  Yumurta
- 1 Çay bardağı yoğurt
- 1 Çay bardağı ılık su
- 1 Çay bardağı ılık süt
- 1 Çay bardağı Toz şeker
- 100 gr Tereyağ (oda sıcaklığında)
- 1 Çay kaşığı Tuz
- 1 Paket Instant Maya (Dr. Oetker)
- 1 paket vanilya (Damla sakızlı Dr. Oetker)
- 4,5 - 5 Su bardağı Un (Toparlanana kadar) Unun kalitesine göre değişebilir. (yumuşak hamur)

Yapılışı:

* Derin bir kapta,  un haricindeki tüm malzemeler karıştırılır.
* Un yavaş yavaş ilave edilerek, kulak memesi kıvamında bir hamur oluşturulur.
* Hamurun üzeri streç folyo ile sarılarak mayalanmaya bırakılır. (Mayalanmayı; kışın kaloriferin üzerinde, yaz aylarında oda sıcaklığını yetmediği durumlarda 45-50  dereceye kadar ısıttığım fırının içinde gerçekleştiriyorum.)
*  Mayalanan hamur, 1,5-2 cm kalınlığında açılıp su bardağı ağzı ile kesilerek fırın tepsisine yerleştirilir.
*  Hamurlar, 15-20 dakika tepsi mayasına bırakılır.
* 170 derece sıcak fırında, üstü pembeleşinceye kadar pişirilir.

İç Kreması:

Malzemeler:

- 2 Yumurta sarısı
- 2 Su bardağı Süt
- 2 Yemek kaşığı un
- 1 Yemek kaşığı Mısır Nişastası
- 3 Yemek kaşığı toz şeker
- 1 Paket vanilya (damla sakızlı Dr. Oetker)
- 1 Yemek kaşığı Tereyağ (tepeleme) yaklaşık 50 gr

Yapılışı:

* Yumurta sarıları çırpılır, içine süt, un ve mısır nişastası ilave edilerek göz göz oluncaya kadar pişirilir. (Muhallebiden daha kıvamlı olacak.)
* Ateşten alınıp, içine tereyağ ve sakızlı vanilya ilave edilerek, kaymak bağlamaması için çırpılarak soğutulur.

Hazırlanan krema, soğumuş ve ortadan kesilerek ikiye bölünmüş hamurlarımızın arasına sürülür. Üstüne arzuya göre pudra şekeri serpilir.

AFİYET OLSUN. :)



Perşembe, Ocak 24, 2013

Kuzumun Yaklaşan Doğum Günü



            Genelde çocuklarımızı büyütürken, onlara dair gelecek kaygıları hepimizi yorar durur... Okulları, sınavları, tembellikleri, okul kazandı... kazanamadı... Derken bir ömür geçer gider farkına bile varamayız. Sonuca baktığımızda çok şükür ki;  düşlediğimizden bile daha iyi yerlerde olurlar ama günü yaşarken ne yazık ki,  bunun farkına varamayız. Ben de; böyle bin bir düşünce ile kızlarımı büyüten bir anneyim. Yoruldum ama "fazlasıyla değdi" diyebilirim.  Hep hayal ederdim en yoğun yaşadığım zamanlarımda..."Bugün iş olmasa, sabah bir geç kalksam, akşama kadar boş boş otursam, yapmayı çok sevdiğim resimlerle uğraşsam ya da mutfağa girip uzun zamandır vakitsizlik nedeniyle deneyemediğim bir "Anne tarifi"ne hayat versem... İşte böyle hülyalara dalıp düşünürken, başucumdaki saat çalar, ve koşuşma başlar. :) Anlayacağınız hep güzel bir rüyadan uyanırdım, şu lanet olası çalar saatin sesiyle...:) Artık o günleri geride bıraktım, sadece anne ve babası gelene kadar, küçük kuzuma göz kulak olmakla görevliyim.  Akşamlara gelince...:) Onlar benim. İsteğim ve hayal ettiğim her şeyi yapabilmek için vaktim var artık. :) Kuzucum, bir ay kadar sonra yeni bir yaşa daha "Merhaba" diyecek... O da her bebek gibi, bazı çizgi kahramanlara ilgi duyuyor. İsimlerini ezbere biliyor. :) Hatta, onların isimlerini  bizimkilerden evvel dillendirdi diyebilirim. Şirinler, bir zamanlar benim bile bayılarak seyrettiğim bir çizgi filmdi. :) Gargamele zaman zaman çok kızardım, minicik şirinleri mideye indirecek diye. :)  Artık çok ilgimi çekmiyor...:) Sanıyorum yaşlanıyorum.:)
             Şimdi onları üç boyutlu olarak, küçüğümün pastasının üzerine yerleştirebilmek için çalışmalara başladım.  Geçen yaş gününden beri figür çalışmayınca, biraz elim durmuş ama açılır umut ediyorum. :)  Bu Cemroşuma sürpriz olacak. Aramızda kalacağını ümit ederek sizlerle paylaşıyorum. :)))

Kandiliniz Kutlu Olsun




                                     Küçük cimcimem ile ben hepinizin kandilini kutluyoruz. :)

Çarşamba, Ocak 23, 2013

Bahar Dolması



              Kış ortasında bahar demeye, ısrarla devam ediyorum. :) Kabak sera, domates deseniz o da sera, Yaprak salamura...:) Bahar bunun neresinde diyeceksiniz.? Bahar; benim hayalimde... Kapatın gözlerinizi, takvimlere hiç bakmayın... Ruhunuz; hangi mevsimdeyse, siz de bedenen o mevsimdesiniz demektir.:) En azından ben böyle yapıyorum. Çok da iyi oluyor, özellikle de yağmurlu ve kasvetli bir İstanbul sabahına uyanmışsam... Pazartesi günlere Kadıköy yakası, Feneryolu'na semt pazarı kurulur. O gün, babaannemiz, Cemroşuma göz kulak olduğu için benim "off" günümdür. Ve... Hem yürüyüş olur, hem de dokunarak ve seçerek alış-veriş yapmanın keyfini çıkarmak için oraya giderim. Bu pazartesi günü de, geleneksel ziyaretlerimden birini gerçekleştirdim semt pazarına. Hiç bir şey almasam, bakınsam bile ruhumu okşar... Hele bir yaşlı hanım esnafımız var ki... Evinin bahçesinde yetiştirdiği; taze teresinden, ebegümecisine, ısırganından, kişnişine, kuzukulağına kadar, türlü türlü otları diziyor tezgahına, hem faydalarını anlatıyor hemde bilmeyenlere pişirme tekniklerini... Hanımcağız ayaklı ansiklopedi gibi...:)  Ona uğramışken, türlü taze otları da bir arada görmüşken şimdi bu dolmaya nasıl sade suya dolma diyeyim? :) Tabii ki, adı oldu bahar dolması... Ama; emin olun malzemeleri okuyunca bahar dolması olduğuna sizi bile inandıracağım.:) Sevgiyle kalın. Ruhunuzdaki bahar hiç solmasın.

Malzemeler:

- 400 gr Dana Kıyma
- 1 Çay bardağı pirinç
- 3 Domates Rendesi
- 1 Çorba kaşığı biber, domates salçası (Tat Antep lezzeti)
- 7-8 Dal dereotu
- 4 Dal taze sarımsak
- 1/2 Demet taze soğan
- 1 Avuç taze nane
- 2 Çorba kaşığı nar ekşisi
- 1 Tatlı kaşığı kimyon
- 1/2 Çay bardağı sıvı yağ
- Tuz, karabiber (Miktarları isteğe bağlı)
- 1 Kg Kabak 
- 4 Domates
- Etli sarma için uygun yaprak

Yapılışı:

* Kabakların ince kabukları ve içleri, domateslerin de iç çekirdekleri alınarak doldurulmak üzere hazırlanır.
* Kıyma, pirinç, domates rendesi, ince kıyılmış, dereotu, sarımsak,taze soğan, nane ve baharatlar derin bir kapta karıştırılır. (Çok katı olmamalı biraz su ile sulandırılmalı) 
*  Hazırlanan iç malzeme, pirinçlerin şişme payı hesaplanarak, doldurulmak üzere hazırlanan sebzelerin içine ilave edilir. 
* Kalan iç, yapraklara sarılır ve tenceredeki boşluklara kapanma yeri alt kısma gelmek üzere yerleştirilir.
* Bir kase içinde bir çay bardağı suda, bir yemek kaşığı salça sulandırılır ve 2 çorba kaşığı nar ekşisi, sıvı yağ ilave edilerek tenceredeki dolmaların üzerine dökülür.
* Tencere  kapağından önce dolmaların üzerine bir tabak kapatılmalıdır.

Kabak içleri de, mücver olmak üzere, aynı taze otları barındıracak.:)

AFİYET OLSUN.:)
  


Çilekli İrmik Tatlısı



        Şu sıralar; buzdolabımızın derin dondurucu bölümünü sıklıkla ziyaret etmeye başladım. Her ne  kadar havalar yaz günlerini aratmıyorsa da, yine bizler biliyoruz ki takvimler Ocak ayını gösteriyor. Masum bir tatlı gerekiyordu, evimizin en küçük vatandaşı için... Burada biraz hakikatlerden kaçıyor gibiyim. :)  Çünkü; ailemizin diğer üyeleri de tatlı yapıldığını görünce, ciğer görmüş kedi  yavruları gibi birer birer mutfak kapısına dizilmeye başlıyorlar. :)  Hem az tatlı , hem meyve içeriyor , hem lezzetli olacak, hem de göze, gönle dolacak., diye kurgu yapmaya başlayınca aklıma bu çarçabuk yapılan, aynı aciliyetle tüketilen :) çilekli irmik tatlısı geldi. Tabii ki aklıma öncelikle gelen irmik tatlısıydı... Ama, o derin dondurucu yok mu?... Çilekler orada mis gibi dururken bu tatlı, böyle öksüz bırakılır mı?.. :) Nasıl olsa, yaz güneşiyle güneşlenmiş iki paketim daha var diyerek, aldım tezgahın üzerine. Eh artık... Un var, şeker var helva yapsana kıvamına geldik demektir. :)

Malzemeler:

-1 Kg Süt
- 9 Çorba kaşığı toz şeker (Tepeleme)
- 9 Çorba kaşığı irmik (tepeleme)
- 2 Çorba kaşığı tereyağ
- 2-3 Adet damla sakızı (Havanda dövülmüş toz halde)
- 1/2 Paket labne peyniri

Sos için gerekli malzemeler:

- 1/2 kg Çilek
- 1/2 Çay bardağı Su
- 1 Çay bardağı Toz şeker
- 1 Paket Sade Jöle

Yapılışı:

*  Sütün içine toz şeker ve irmik  ilave edilerek, muhallebi kıvamına gelinceye kadar pişirilir.
*  Muhallebi kıvamına gelen karışıma altı kapatıldıktan sonra, damla sakızı ve tereyağ eklenir. 
* İlk sıcaklığı  çıktıktan sonra, yarım paket labne peyniri, karışıma ilave edilip, el mikseri ile bir dakika çırparak homojen dağılımı sağlanır.
*  Pyrex bir tabak sudan geçirilerek, karışım içine dökülür ve donması için serin bir ortama bırakılır.
* Çilekler rondo ile püre haline getirilir, içine toz şeker ve sade jöle ve su ilave edilerek pişirilir.
* Donmuş muhallebinin üzerine ortasından başlayarak dökülür.
* Üzeri tercihe bağlı olarak, hindistan cevizi, fıstık, badem tozları yada file kesimleriyle süslenebilir.


AFİYET OLSUN. :)

Pazartesi, Ocak 21, 2013

Topik




           
             Geçmişe geri dönüyorum, bu bloğa yazı yazmaya başladığımdan beri... Anılar film şeridi gibi, gözümün önünden gelip geçiyor. Topikle tanışıklığım çok eskilere dayanır. Ama; damak tadının oluşup, "Ne zaman? keyif alarak yedin" diye sorarsanız... 25 yaşlarından sonra diyebilirim. Genelde, eski demlenme sofralarının baş tacıdır. Hele soğanını elinize acımadan ilave ediyorsanız... Tadımlık değil, benim için doyumluktur.:)  Topikle ilk tanışmamdan başlayarak anlatmak istiyorum sizlere. Kalfaoğlu Sokak' taki doğduğum evden, Bahariye' deki yeni evimize taşındığımızda, üst kat komşumuz, sevgili Madam teyzem... Ne demekse..:) Hem madam... hem teyze...:) Öyle öğretmişler, ben de öyle hitap etmişim.:)  Sonraki yıllarda farkına varıyorum ki, " O",bir yemek virtüözü... Öyle ki; onunla geçirdiğim uzun yıllarda, kestaneli hindinin nasıl yapıldığı, midye dolmasına girmesi gereken baharatlar, fasulye pilakisine ilave edilen yarım çay kaşığı tarçının nelere muktedir olabileceği konularında:) teorik ve eğer iyi günündeyse :) pratik bilgilere sahip oldum. Eh ! Ailem de Arnavutluk göçmeni olunca ortaya bir karışık oldu.:)  İlk topik denemem de, sevgili Madam teyzemin eseriydi... Nurlar içinde uyusun.. İkinci denememe gelince, Modalı sevgili arkadaşım Ayda'nın kayınvalidesinin yapımıydı... O da, ilki kadar usta işiydi... Bu ustalardan aldığım tarifler ve elle, ben de uyguladım defalarca...  Her ikisinin de ortak paydaları, mutfaklarına olan derin sevgileriydi ve bana da bunu önermişlerdi... Bir yerlerden  beni görüyorlarsa; " Önerdiklerini uyguladım" demek isterim, sevgili büyüklerime...

 Malzemeler:

- 2 Su bardağı Nohut
- 1 Su bardağı tahin
- 1,5 Kg Kuru Soğan
- 1/2 Çay bardağı Kuş Üzümü
- 1/2 Çay bardağı Dolmalık fıstık
- 1/2 Çay bardağı Zeytinyağı
- 1+1/2 Yemek kaşığı Toz şeker
- 2-3 Tane Karanfil
- 1 Tatlı kaşığı tuz
- 1 Tatlı kaşığı Yenibahar
- 1 Tatlı kaşığı Tarçın
- 1/2 Tatlı kaşığı Beyaz biber
- 1/2 Tatlı kaşığı Kişniş

Yapılışı:

* Bir gece önceden ıslatılmış nohutlar, yarım çay kaşığı karbonat ilavesi ile yumuşayıncaya kadar haşlanır.
* Haşlanan nohutların kabukları soyulur ve püre haline getirilir. (Nohutlar soğumadan yapılmalıdır)
* Püre haline getirilen nohutlar; zeytinyağı, tuz ve 2-3 kaşık tahin ilavesiyle yoğurulur.
* Soğanlar piyazlık doğranır ve çok az su, 2-3 adet karanfil ilavesi ile haşlanır. (Düdüklü tencerede haşladım)
* Haşlanan soğanların suyu süzülür ve iyice sıkılır.
* 1,5 kilo soğandan çok az bir soğan elde ettiğinizi göreceksiniz.:)
* Haşlanmış soğanlara, tahin, baharatlar, kuş üzümü , dolmalık fıstık, şeker ve tuz ilave edilerek iç hazırlanır.
* Hazırlanan nohutlu hamurdan mandalina büyüklüğünde parçalar alınır, temiz tülbent parçaları üzerine yarım santim kalınlığında yayılır (el ayası büyüklüğünde) ve hazırlanan iç ortasına koyularak, tülbentle toplanır. Bir bağcıkla bağlanır.
* Topikleriniz servise hazır. Servis sırasında üzerine limon suyu ve sızma zeytinyağı çok yakışıyor.:)

AFİYET OLSUN.:)

Pazar, Ocak 20, 2013

Sebzeli Börek


             Bazen kışın ortasında baharı özlediğiniz oluyor mu? Yaz sıcaklarını hayatım boyunca sevemediğim için, bahar ayları bir başkadır benim için... Ağaçların yeşillenmesi, tomurcuk atması,  bahar yağmurları ile havaya yayılan toprak kokusu, kış aylarında en özlemini çektiğim oluşumlardır. Belkide... Bir bahar ayında doğmuş olmamdır sebebi bilinmez... Benim özlemim kızlarımın ruhunda da hayat buldu. Sanıyorum bunu onların yanında çokça dile getirdiğim için, kullandıkları tabak çanak bile baharı hatırlatan objelerle dolu. :) Aynen, yukarıda gördüğünüz sebzeli böreğe eşlik eden uğur böceği gibi. :) Biz uğur böceklerini çok severiz. Ailemize ilk katılan, "damadım diyemeyeceğim", oğlum Onur'un uğuruna da çok inanırız. Biraz da buradan yola çıkarak, böcüklerin mutfak malzemeleri bu türden. :) Kış aylarında, baharı çokça özlüyorum demiştim sizlere. Geçen hafta bir börek yapmaya  kalkıştım. Nerede... Güzelim domatesler, yemyeşil biberler. saksıya koysanız odaları süsleyecek kadar cazibeli maydanozlar... Manava, markete yolunuz düşünce sizi karşılayan, pırasa, kereviz, lahana...:)) Ama; gönlünüzdeki baharı malzeme olarak katarsanız, hatırı sayılır lezzette böreklere ulaşabiliyorsunuz.  Yanına da, yaz aylarında hazırlanmış domates, patlıcan ve biber karışımı bu sos eşlik ederse değmeyin keyfinize... Bu sos, hamarat dünürlerimden sevgili Serpilin marifeti. :)

Malzemeler: 24 adet

- 3 Yufka
- 1 Adet küçük Kereviz
- 4 adet Pırasa (İnce olanlarından)
- 1 Adet Havuç
- Dereotu
- 250 gr Kıyma
- 1 Adet Soğan (Büyük)
- 3 Yumurta
- 4 yemek kaşığı yoğurt
- 1 Çay bardağı sıvı Yağ
- Tuz, karabiber, kimyon (Miktarları isteğe bağlı)

Yapılışı:

* Küçük küpler halinde doğranan soğanla, kıyma bir miktar yağ ilavesiyle kavrulur
* Yıkanan pırasalar incecik doğranarak, kavrulan kıymaya ilave edilir.
* Havuç ve kereviz rendelenerek iç malzemeye ilave edilir ve kavurmaya devam edilir.
* Baharatları ile ince kıyılmış dereotu eklenir ve ateşten alınarak soğumaya bırakılır.
* Sıvı yağ, yoğurt ve yumurtalar bir kase içinde boza kıvamında çırpılır.
* Her bir yufka tezgah üzerine yayılarak, yarısının üzerine sıvı karışım dökülür ve diğer yarısı üzerine kapanır.
* Yarım daire şeklindeki yufka önce ortadan ikiye, daha sonra da her parça dörde bölünür. Böylece her bir yufkadan sekiz parça börek elde edilir.
* Kestiğimiz parçaların geniş taraflarına birer çorba kaşığı iç malzeme ilave edilerek, kalınca sigara böreği gibi sarılır.
* Yufkaların tamamına bu işlem uygulandıktan sonra, tepsinizin içinde ortalarına birer kesik atılır ve üstlerine yumurta sarısı sürülerek 180 derecedeki fırında kızarıncaya kadar pişirilir.

AFİYET OLSUN:)



Limon Glazürlü Muffin


               Yerken yüzümüzü buruşturduğumuz, bir meyve nasıl oluyor da çaya, çorbaya, tatlıya, keke dahil olduğunda bu kadar mucizevi bir rayiha ve lezzet yaratabiliyor.?  İnanmak güç ama limon böyle bir meyve... Hasta olduğunuzu söylersiniz, ilk önerilen odur. :) Tansiyonunuz çıkar... "Suya sık iç" derler. Son derece başarılıdır. :) Denedim biliyorum.  Eskiler, setliç diye adlandırır... Mide hazımsızlıklarında; su, limon, karbonat karışımının  iyileştirici gücünü, neredeyse yaş grubumda bilmeyen yok gibidir. Halk tababeti der geçeriz ama  kimyasal karışımların yan etkileri açısından değerlendirildiğinde, şu basit üçlünün gücünü yadsımak mümkün değil.:)  Şimdi, resimde gördüğünüz güzelim muffinin altına neden bunları yazdığımı merak edeceksiniz. Küçük kuzumun kadromuza dahil olmasından ve meyveli karışımların doktoru tarafından önerilmesinden sonra bizde her aile gibi, masum meyvelerden başlayarak mamalar hazırlamaya başladık. :) Nerden bilebilirdik ki... Bu küçümen... limonu gördüğü yerde ve kabuğuyla birlikte, yüzünde en ufak bir mimik olmadan hapır hupur yiyecek. :) Önce dokunabilir düşüncesiyle, tedbirli davranıp, elinden usulünce almaya çalıştık ama baktık birşey olmuyor:))))) Artık dilimleyip eline veriyoruz o da afiyetle mideye gönderiyor. :) Limonlu muffinlerimizin nasıl hayat  bulduğuna dair bir fikriniz olduğunu düşünüyor ve küçüğümüzün  isteklerine cevap vermek üzere hazırladığım limonlu serinin ilk tarifini paylaşıyorum.:)

Malzemeler: 22 Adet

- 4 Yumurta
- 100 gr Margarin (Becel Zeytinyağlı kullanıyorum)( Oda sıcaklığında)
- 1/2 Su bardağı Sıvı yağ
- 1+ 3/4 Su bardağı Toz şeker
- 1 Su bardağı Süt
- 1 Paket Kabartma tozu
- 1 paket vanilya
- 2 yemek kaşığı tepeleme limon kabuğu rendesi
- 1 Portakal kabuğu rendesi
- 300 gr Un
- 150 gr Mısır Nişastası

Yapılışı:

* Yumurta ve şeker beyazlaşıncaya kadar çırpılır.
* Süt, sıvıyağ ve yumuşak margarin ilave edilip çırpmaya devam edilir.
* Un, mısır unu, kabartma tozu ve vanilya elenerek havalandırılır ve karışıma ilave edilir.
* Portakal ve limon kabuğu rendesi en son karışıma ilave edilip spatula ile homjen bir şekilde dağılımı sağlanır.
* 160 derece önceden ısıtılmış fırında kürdan testinden başarıyla çıkana kadar pişirilir.

Not:  Pişme süresi, küçük muffin kalıplarıyla 15 dakikadır.

LİMONLU GLAZÜR

 Malzeme:

- 1 Çay bardağı Pudra şekeri (Büyük Çay bardağı)
- 1 Yemek kaşığı Limon kabuğu rendesi (İsteğe bağlı)
- 1 Limon Suyu

* Limon suyunun içine pudra şekeri katılarak yapılır. Sade su ile yapılması da mümkündür. Çabuk donduğu için kaplamalar acele yapılmalıdır. Tercihe bağlı olarak, çok ince kesilmiş ve şekere batırılmış limon dilimleri ile süslenir.



Perşembe, Ocak 17, 2013

Kızılcık Likörü Sakızlı ve Yıldız Anasonlu




                 Kızılcık, evimizde meyve olarak tüketilmesi fazla tercih edilmeyenlerdendir. Ama; marmelat, reçel veya likör olarak hazırlanırsa...:)))) Koydunsa, bul. :)))  Hafif buruk lezzeti ve  güzel rengi ile benim için de her zaman favorilerden olmuştur. Bu yaza kadar çeşitli aromalarla tatlandırarak yaptığım kızılcık likörüne, bu defa sakız ve yıldız anason ekleyerek, lezzette zirveyi buldum sanıyorum. :) Bundan sonra eve gelen kızılcıklar, sakız ve anasonla birlikteliğini sürdürecek... Mutfak gönüllüsü olmak, deneme yapma isteğini de geliştiriyor sanıyorum. Çünkü; bir malzemeyi elime aldığımda, nelerle uyum sağlayabileceği konusunda uzun uzun düşünürken buluyorum kendimi... Herhangi bir tarifi, birebir yapmaktan asla hoşlanmıyorum. "Bu kendi yorumum olmalı" diye başlayıp, başladığı noktadan, çok farklı olan tariflerle çıkıyorum mutfaktan.:)) Sonra da benim çeşnici başlarıma danışıyorum.:) Onlardan onay çıkarsa, yola devam...
               
                Bu tarifte de aynen bunu yaşadım, denerseniz oldukça sevebileceğiniz bir şişe likörünüz olacak.:) Kolay gelsin şimdiden...

Malzemeler:

- 1/2 Kg Kızılcık
- 2 Su bardağı Toz şeker
- 35 cc Votka
- 3-4  Adet Yıldız Anason
- 3-4 Parça Sakız

Yapılışı:

* Kızılcıklar yıkanır ve süzülür. (Çekirdeklerini çıkarmadım)
* Şeker ve kızılcıklar katlar halinde cam bir kavanoza döşenip, tülbent içine bağladığımız sakız ve yıldız anason da ilave edilerek, güneşte 15 gün bekletilir.
* Şişe arada bir sallanarak şekerin erimesi kolaylaştırılır.
* Fermantasyonun başladığı gözlemlendiğinde; votka, karışıma eklenir ve karanlık bir ortamda 2-2,5 ay likörün olgunlaşması sağlanır.
* Açıldıktan sonra içine yarım çay bardağı iyi cins bir konyak katılırsa, lezzeti daha da güzel oluyor.:))))

Bundan sonrası için, sadece "AFİYET OLSUN" diyebilirim. :)




Salı, Ocak 15, 2013

Anasonlu Leblebili Kurabiye

 

                                                                                                                                                                                                                Anasonla, leblebi ikilisinin nasıl yakışabileceğini, bilenler iyi bilir. :) Ancak; Bu tarif çok masum:) Sadece, kurabiye... Yaş grubumda olanların yüzde doksanı çok iyi hatırlayacaklardır.  Okul dönüşlerinde satın aldığımız ve yiyerek eve dönüş yolunu daha zevkli hale getirdiğimiz leblebi tozu, şeker ikilisini... Eğlencesi sırf yemekle kalmayan,  her kaşıktan sonra çalmaya çalıştığımız ve başaramadığımız ıslıklar da ayrı bir keyifti... Uzun  süredir aklımı kurcalıyordu.  Bademin,  Antep fıstığının, fındığın tozunu kurabiyeler ve tatlılarda alabildiğine kullanabiliyoruz da,  "Niye leblebinin tozunu kullanamıyorum." dedim... Ve... Bu beden, bu heyecanı taşıyamaz diyerek,  acele denemeye giriştim.
           Leblebi tozu tamam da, şimdi de "Bu hamura, nasıl bir aroma yakın düşer" diye aldı bir düşünce...:)
Tabii ki...çok kafa yormadım, "Anason bu iş için en uygun aroma idi."  Bu ikili, sayısını asla tahmin bile edemeyeceğimiz çok sofrada, başka amaçlarla biraraya gelmiştir. :) Bu defa yudum yudum değil, lokma lokma... 

Malzemeler:

- 1 Su bardağı Sarı leblebi
- 1+3/4 Su bardağı Un
- 1/2 Su bardağı Çiğ krema
- 1/2 Su bardağı Pudra Şekeri
- 1 Yumurta
- 100 gr Tereyağ (Oda sıcaklığında)
- 1/2 Çay bardağı Anason 
- 1 paket kabartma tozu 

Yapılışı:

* Sarı leblebi rondoda çok ince çekilir.
* Toz leblebi, un, pudra şekeri, anason, kabartma tozu (kuru malzemeler) bir kapta karıştırılır.
* Yumurta, çiğ krema, tereyağ ayrı bir kapta karıştırılır, kuru malzemeler yavaş yavaş eklenerek hamur kıvama getirilir.
* Streç ile sarılarak buzdolabında 1 saat dinlendirilir.
* Ceviz büyüklüğünde parçalara, el ayası ile şekil verilerek,  toz şekere bulanır.
* Üzerleri sarı leblebilerle süslenir.
* 170 derece sıcak fırında,üstleri pembeleşinceye kadar pişirilir.

AFİYET OLSUN. :)

Çikolatalı Tartölet




   
             Tartlar; eğer yağ oranı iyi ayarlanmış ve hamuru ince açılmışsa, her zaman sofralarımın vazgeçilmezlerindendir. Geçtiğimiz yılın nisanında, kış aylarında fazladan aldığım üç beş kiloyu vermeye karar verdim. :) Hem mutfağı sev, hem de tatlıların hatırı kalmasın diye atıştır dur... Eh! Cemremi de hava soğuktur, yağmur da var sokağa çıkarılmaz diyerek, yaptığın yürüyüşlere ara ver... Olmadı, olamadı...  Tartı, aynı tatlılıkla görüntü vermedi sonunda... Başladım araştırma yapmaya, Pazartesi sendromlu diyetlere yüz vermeyecektim. Kendimi kandırmak için, Pazar günü asla başlamayacaktım. :) Kendi kendime hem gülüyor, hem de kendimi nasıl ikna edeceğimi, düşünüp duruyordum. :) Sonunda; diyet duvarlarını yıkmamak adına, evden kendime bir yol arkadaşı edinmenin en iyi çare olacağına karar verdim. :)  Biçilmiş kaftan Ceydamdı... Tek cümle söyledim ve Ceyda hazır... Başladık Dukan diyetine... Başarılı da olduk.  Tavsiyemdir. Böyle bir karar almak zorunda kalırsanız, yanınıza mutlaka bir yol arkadaşı edinin. :)  Hayat boyunca diyet yapacak halimiz yok ya!... Yaz aylarını atlatıp, kışa "Merhaba" dediğimiz bu günlerde hafif bir tatlı yapmak isteyip, hamurunu kepekli unla hazırlayan ve çikolatalı ganajla tamamlayan başka bir mutfak gönüllüsü daha yoktur herhalde. :) Sonuç mu?  Tartölet çok beğeni alınca, ikileme düştüğümü zannettiğim bu birleşimin, aslında çok iyi bir ikili olduklarını kabul etmemle neticelendi. Ganaj yerine, meyve püresi ve jelatin kullanabilirdim ama gözüm çikolata paketindeyken mümkün olamazdı. :) İrade de bir yere kadar... :)

Malzemeler:

-  250 gr Kepekli un
-    60 gr Toz badem
-  100 gr Tereyağ (soğuk)
-  100 gr Pudra şekeri
-  2 Yumurta
-  1/2 Çay kaşığı tuz
-  5-6 Damla Acı badem aroması

Yapılışı:

* Un, toz badem, tuz ve pudra şekeri elenir. 
* Ortası havuz gibi açılarak, (soğuk ve küçük küpler halinde kesilmiş) tereyağ içine konulur.
* Parmak uçlarınızla; tereyağı, ısıtıp eritmeden unlu karışıma yedirilir.
* Karışım kum gibi bir yapı oluşturunca, hafifçe çırpılmış yumurtalar ile acı badem aroması eklenir ve hızlıca yoğurulur.
* Elde edilen tart hamuru bir saat süreyle buzdolabında dinlendirilir.

Ganaj

- 100 ml Çiğ Krema  (1/2 kutu çiğ krema)
- 100 gr Bitter çikolata
- 1 çay kaşığı tereyağ
- 4-5 Damla Acı badem Aroması


Yapılışı:

- Çiğ krema, küçük bir tencerede kaynama noktasına gelinceye kadar ısıtılmalı ve ocaktan alınmalıdır. (Asla kaynamamalıdır.)
- Sıcak çiğ kremanın içine küçük parçalara bölünen çikolatalar atılıp, kremanın sıcaklığı ile eritilmelidir.
- Parlak olması için,  bir  çay kaşığı tereyağ çikolatalarla birlikte eritilmelidir.
- Karışım ılık halde kullanılmalıdır.


AFİYET OLSUN. :)
       

Pazar, Ocak 13, 2013

Ceviz Tatlısı





               Meyvelerinden bu kadar güzel bir tatlının oluşabileceğini bilsem, hiç rahat bırakır mıydım? O ceviz ağacını... Yapraklarını koparıp, içine çamur sararak boşuna vakit geçirir miydim? O küçücük yaşım ve  aklımla. :) Olsun ama; hiç olmazsa, el becerimi geliştirmişim diyorum kendi kendime...

                                                                                                                                                 
CEVİZ AĞACI


Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

        Usta ne güzel demiş şiirinde; "Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril, Koparıver, gözlerinin gülüm , yaşını sil." 
        Yapraklarına bile şiir yazılabilen bu güzelliğe, çocukluğumda yakın düşmek bile bir ayrıcalıkmış,  şimdi anlıyorum. Tepesine çıkıp;  dallarını sallayarak, altında;  apartmanımızdaki komşularımızla toplanıp akşamüstü çaylarını içerken, gölgesinden faydalanarak,  cevizleri kırıp; ev baklavasının içine alabildiğine dolduran Saniha Teyze eğer yaşıyor olsaydı, sanıyorum şu anda gözlüğünü burnunun ucuna kaydırıp  " Doğru... doğru..." diyerek başını sallıyor olacaktı.  Ne çok sevabın dokunmuş bizlere sevgili ceviz ağacı... Geçen gün önünden geçtim eski evimin. Artık, o yok... Ceviz ağacı da... Hatta, can erikle, ayva ağaçları da yoklar...:(  Şimdi orada; yeni  modern bir bina yükselmiş. Yaşam değişiyor, onun içindekiler de... Bazıları sonsuza kadar yok oluyorlar.  Bir tek şey değişime uğramıyor... O da anılar...

         Ceviz tatlısını, Moda'da küçük bir pub ı olan bir arkadaşımın dükkanında tatmıştım yıllar önce, " Kimin imalatı" diye sorduğumda, Hataylı bir hanım tarafından yapıldığını ve ona sipariş vererek aldıklarını öğrendim. Daha sonra da bir daha yemek kısmet olmadı. Sonra; senelerdir Kadıköy'de hizmet veren Cafer Erol'da gördüm ve satın aldım. Ancak; benim ilk yediğim tatlı, farklı bir aromaya sahipti. O gün; o tadı kendim yapıp yakalamaya karar verdim.:)  İyi ki; karar vermişim. :)  Tek sorunum;  isteğim olgunlukta cevizlere sahip olmak için, mayıs-haziran aylarını beklemek olacaktı...

Tarifi ve malzemeler:

- 50-60 adet  Henüz olgunlaşmamış ceviz (Kürdanı  elinize alıp, ceviz ağaçlarının ulaşabildiğiniz tüm dallarını kontrol edeceksiniz.:) Kürdan cevizin içini delip geçebiliyorsa, o; sizin tam aradığınız olgunlukta olacak.
- 1 kg Toz şeker.
- 3 adet Çubuk tarçın
- 10 adetKkaranfil
- 50-60 adet Çiğ badem

Kireç kaymağı için malzemeler:


- 250 gr Sönmemiş Kireç
- 6 litre Su

Yapılışı:

* Olgunlaşmamış cevizlerin kabukları ince bir şekilde alınır. (Bu işlem sırasında, ellerinizin boyanmasını engellemek için lastik eldiven giyilmelidir.)
* Ayıklanmış  ve tepelerine birer çentik atılmış cevizler suya konulmalı ve sabah akşam bu su değiştirilmelidir.
* Cevizlerin suda bekleme süreci 12-15 gün arasında sürebilir. Bu işlem, cevizlerin tatlandırılma sürecidir.
* 15 gün sonra sudan alınan cevizler,  kireç kaymağında 5-6 saat süreyle bekletilmeli ve kireç kaymağından arındırmak için bir kaç defa  bol su  ile yıkanmalıdır.
* Tencereye alınan cevizler yumuşayıncaya kadar, (bu işlemde 4-5 kere tekrar edilmesi gereken uygulamalardandır.) kaynatılıp suyu  her defasında değiştirilmelidir.
* Yumuşayan cevizlerin tepelerine açılan çentiğe birer badem ilavesi yapılarak, üzerine şekeri dökülmeli ve son olarak tekrar kaynatılarak ,1/2 limon suyu ilavesiyle kestirilmelidir.

Biraz zahmetli ancak çok lezzetli olan bu tatlıyı yapacak olanlara şimdiden kolay gelsin ve tabii AFİYET OLSUN. :)






Vişne Likörü



      Yazın gelmesini heyecanla beklememin en önemli etkenlerinden biridir "Vişne". Sıcaklarına bile onun uğruna tahammül edebilirim. Dondurmasını mı yesem, likörünü mü yapsam? Pastaya, keke mi koysam? Aklımı karıştırır bu lal renkli meyve. Vişneyle olan tanışıklığım, sevgili anneciğimin vişne reçeli yapmak için, o güzelim bakır tencerelerin içine bir sıra şeker, bir sıra vişne dizmesini seyrederek başladı. :) Babamın sepetlerle getirdiği en az beş kilo olduğunu tahmin ettiğim sepeti  eline alır, masanın üzerine naylon bir örtü örter, sonra da bir kaç saç firketesi alır ve başlardı tek tek çekirdeklerini çıkarmaya... Anneciğim; keşke o zamanda, bu iş için dizayn edilmiş çekirdek çıkarma aleti olsaydı da saatlerce o masanın başında çile çekmeseydin. :( Bu arada masanın başına oturmamız için kaşıyla, gözüyle bir kaç hareket yapar, sesimizi çıkaramadan, kardeşim ve ben de yanına ilişirdik. :) Sonra da, başlardık annemin herhangi bir sebeple masadan kalkmasını beklemeye... Neden diyeceksiniz? Her kat vişne yerleştikten sonra, Melahat Sultan eline hiç acımadan şekeri döker, o güzelim lal rengi vişne suyu, şekere karışır veeee:)) Bize, "Ye beni" derdi. :) Onca emek verilirken, hem ayıkla, hem ye olmayacağı için, gizlice birkaç tanesini aceleyle mideye indirir, sonra da delilleri ortadan kaldırmak adına ağzımıza yüzümüze bulaşmış mı diye, usulca aynaya bakmayı da ihmal etmezdik. Velhasıl güzel günlerdi.:) Vişnelerin ayıklanması bitince, bir kısmı reçellik, bir kısmı likörlük olmak üzere ayrılır ve yapılmak üzere sıralarını beklerlerdi. :) Bahariye'deki evimizin arka balkonu, sıra sıra kavanozlarla donanırdı her yaz. Kışın ayva, portakal... Yaz gelince vişne, şeftali, kayısı... Ah be anneciğim! şimdi ben de yapıyorum ama, reçellerin tadı, o günkü gibi değil... Vişne likörünü anlatmadan, küçük bir hatıramdan daha bahsetmek isterim sizlere, eskiden bayramlarda, gelen misafire badem ezmesi, ya da lokumla birlikte Vermut ikram etmek usuldendi. :)
        Bir kaseyede badem şekeri konulur, evdeki çoluk çocuğun şekerliğe fazla el uzatması engellenirdi. :) Sanıyorum 11-12 yaşlarındaydım... Yine bir bayram için hazırlıklar yapılmış; şekerler şekerlikteki yerini almış, Vermut likör şişesinin içine aktarılmış ve büfedeki köşesine kurulmuş, dolmalar, börekler buzdolabını her açışımda gülümsüyor... Kısacası; bayram gözümüzde gönlümüzde başlamış... Ağabeyim Hasan'la gözümüz vermutta, biraz istiyoruz "Hayır" diyorlar. Ne yapalım, annemler yatınca tadacağız... Başka yolu yok! Annemler yattı... Biz büfeye... Biraz sen, biraz ben derken şişede eksik akıl almaz boyutta... Çözüm lazım...
"Üstüne koyarız suyu olur" dedik, aklımızca...:) Ertesi gün bayram, yakınlarımız yavaş yavaş, ziyarete gelmeye başladılar. Tabii ki... İkramlarda... İçen yüzünü buruşturuyor. Annemler olayı çözmek için tadına bakınca, bizim foya çıktı ortaya.:) Bari inkar etmeyelim değil mi? :))) 

        Bu tarif; Melahat Sultan'ın tarifine birkaç ekleme ile yapıldı. Seveceğinizi tahmin ediyorum. Sabır bu güzel içeceğin baş malzemesi.:)

Malzemeler:

- 1 Kg Vişne
- 3 Su bardağı Toz şeker
- 70 cc Votka
- 2 Çubuk Tarçın
- 1 Adet Muskat
- Küçük bir parça Havlıcan
- 7-8 Adet Kakule
- 10 adet Karanfil

Yapılışı:

* Vişneler yıkanır ve ayıklanır.
* Cam bir şişenin içine bir kat vişne, bir kat şeker döşenir ve temiz bir tülbente sarılan baharat malzemeleri (tarçın, muskat, havlıcan,kakule, karanfil) içine bırakılır.
* Çok güneş alan bir ortamda 15 gün kadar bekletilir. Günde bir sefer çalkalanması şekerin erimesine yardımcı olur.
* İlk fermantasyonu bu süre içinde gerçekleşen, ve şekeri eriyen vişnelerin üzerine, votka ilave edilmelidir.
* Votkanın katılması ile birlikte, kavanoz mutfağınızın en karanlık köşesine kaldırılmalı ve en az 2,5 ay süreyle açılmamalıdır.

Bu yıl yaptığım vişne likörü, 13 Temmuz 2012' de şekere yatırıldı. 10 Ocak 2013'de ortaya çıktı. :) Meraklılarından çok iyi korundu.:)

AFİYET OLSUN. :)

Cumartesi, Ocak 12, 2013

Ahududulu Babalar Günü Pastası



               Babalar Günü... 1998 yılında babamı kaybettiğim günden beri ne yazık ki; kutlamayı tercih etmediğim, hatta; o gün için kafamı dağıtacak, çeşitli aktiviteler yarattığım günlerden biri... Aynı Anneler Gününde yaşadığım ruh hali içinde oluyorum, bu seçilmiş günlerde... Ağaç kovuğunda oluşmadık hiç birimiz. Hepimizin; güzel günlerini paylaştığı, sevgiyle sarılan, başımızı okşayan, bazen; yaptığımız hataları bir bakışı ile eleştiren, çoğu zaman hata bile olsa çıkış yollarını uygun bir dille anlatan anne ve babalarımız vardı. Ancak zaman içinde onların başına gelen, bizlerin de başına geldi çattı. Babacığım; aynı senin öğrettiğin gibi, kimsenin hakkını yemiyorum, kimsenin kalbini kırmamaya çalışıyorum, herkesi olduğu gibi kabul edip, değiştirmeye uğraşmıyorum ve en önemlisi aynı senin gibi torunumu çok seviyorum. Kızlarım benimle eğleniyor zaman zaman... Niye mi baba?. Aynı senin gibi kafamda düşünülecek şeylerim fazlaca olursa, onları dinlermiş gibi yapıp, çözüm arayışı içinde terliğimi farketmeden ayağımda sallayıp duruyorum. Babacığım, 15 yıl oldu seni sonsuzluğa uğurlayalı. Emin ol, yerine kimseyi koyamadım. Ama, bir güzel aile girdi hayatıma... O; çok sevdiğin, Ceyda'nın kayınpederi... Sadece sana tanıştırmak için, böyle resmi bir dille söyledim ailedeki yerini. O da, sen gibi bir baba... Evini, eşini, evladını sarıp sarmalamış, kol kanat germiş. Benim ve çok sevdiğin torunlarının babasız geçen yıllarından sonra, tıpkı sana benzeyen biriyle karşılaşmak hepimize iyi geldi. Senin yerine koyamadık babacığım ama, onu da çok sevdik. Hatta; Babalar Gününde onun ve çiçeği burnunda babamız Onurcuk için bir pasta yapıp, bu güzel günü, seninle kutlar gibi  kutladık. 25 Ağustos 2012' de Zeynocuğu da nişanladım babacığım. Seneye kutlamalarımıza bir baba daha eklendi. :) Huzur içinde yat. Mekanın cennet, ruhun şad olsun... 



Genoise Kek  (22 cm kalıp)

- 125 gr toz şeker
-    4    yumurta
- 125 gr Un (elenmiş)

* Yumurta ve toz şeker, yumurtalar beyazlayıncaya kadar mikser ile çırpılmalıdır. (Isıya dayanıklı cam kap kullanılması önerilir)
* Karışım benmari usulü kaynayan bir tencerinin üzerine oturtularak, Karışımın 30 derece sıcaklığa ulaşması ile birlikte benmari üzerinden alınarak, soğuyuncaya kadar çırpılmaya devam edilmelidir.
* 125 gr un, soğuyan karışıma, 3-4 defada,  yumurtalar söndürülmeden eklenmelidir. (İşlem sırasında, mikser kullanılmamalı, spatula ile un karışıma yedirilmelidir.)
* 175 derece sıcak fırında 35-40 dk arasında pişirilmelidir.
* Fırının tel ızgarası üzerinde soğutulmalıdır.
Pastacı Kreması:

- 1/2 Kg Süt
- 3 Yumurta sarısı
- 1 Su bardağı toz şeker 
- 1,5 Yemek kaşığı tepeleme Mısır nişastası
- 1 Yemek kaşığı tepeleme Un
- 1 Yemek kaşığı margarin (tereyağ kullanılabilir)
- 1/2 Kutu Labne peynir
- 1 Paket Vanilya

* Yumurta sarıları ve şeker beyazlayıncaya kadar çırpılmalıdır. Çırpılan  karışıma, elenen mısır nişastası  ve un ilave edilmelidir.
* Süt, şeker ve  vanilya birlikte kaynatılmalıdır.
* Kaynamakta olan karışıma, yumurtalı karışım ilave edilmeli ve kısık ateşte koyulaşıp, küçük kabarcıklar oluşana kadar kaynatmaya devam edilmelidir. Ateşten alındıktan sonra, 1 yemek kaşığı tereyağ ilave edilmelidir.
* Hızla karıştırılıp soğutulmalıdır. (Kaymak bağlamasını engellemek için)
* Soğutulduktan sonra, yarım paket labne süzülerek eklenmelidir.

Üst Süsleme malzemeleri:

- 1 Kutu Ahududu (Dondurulmuş)
- 1/2 Paket Jöle
- 2,5Çay bardağı vişne suyu

- 200 gr kedi dili bisküvi
- 1 Su bardağı süt


Pastanın birleştirilmesi:

* Kek kalıbının kenarlarına, soğuk sütte ıslatılan kedi dili bisküvileri dizilir.
* Soğuyan pasta keki ortadan ikiye bölünür. Basit şurupla ıslatılır ve kek kalıbının içine yerleştirilir.
* Pastacı kremasının yarısı, ıslatılan kekin üzerine yayılır. Ahududuların bir kısmı, pastacı kremasının üzerine serpilir ve ikinci kat kek ıslatılarak yerleştirilir.
* 2. sıra diziliminde de aynı yol izlenir.
* Son olarak vişne suyu ile hazırlanan jöle, meyvelerın üzerine yayılır ve 1-2 saat buzdolabında donması beklenir.

AFİYET OLSUN.:)

Cuma, Ocak 11, 2013

Tarçınlı Balkabaklı Toplar



       Bazen kabak tatlısı yaparsınız ama kabağın cinsinden midir? Bilinmez... Kabak eriyiverir tencerenizin içinde. Çok karşılaşılan bir durum olmamakla birlikte, durumu kurtarmanın epeyce yolu var. :) Ayrıca, erise bile yemekten son derece keyif aldığım tatlıların başlarında gelenlerdendir. Ev ahalisi de çok sevdiği için sıkça yapılır evimizde. Tek sorun; O gün küçük damadın ziyarete gelmiş olmasıdır. :) Sebebine gelince; küçük oğlumun, pişerken yaydığı, o güzel kokuya bile tahammül edemiyor olması... Anlamakta güçlük çeksem de, yapılacak bir şey yok. Dolaba kaldırıp onun işleriyle meşgul olduğu zamanlarda, şapır şupur yeniliyor.:) Yukarıda gördüğünüz, balkabaklı toplar, eridikleri için değil, tam da böyle olması istenildiği için hayat buldu. Kabak tatlısını genelde, yemek üstüne hafif bir tatlı olarak yemeği severiz. Ancak, bu şekilde yapılınca, çay sofralarına da yakışıyor. :) Böylece; benim yaptığım  çay sofralarında, bence hakkettiği yeri layıkıyle süslüyor. Hem kolay, hem lezzetli, vakit almayan bir tarif arıyorsanız, evde de kabağınız varsa, sizin için biçilmiş kaftan. :) Bende var. Tarifi yazar  yazmaz, emin olun kalkıp yapacağım.

Malzemeler:

- 2 dilim  ayıklanmış Bal Kabağı (yaklaşık 600 gr)
- 2 Su bardağı toz şeker
- 1 Adet çubuk tarçın
- 4-5 adet karanfil
- 1 Paket Pötibör (200 gr)
- 1/2 Su bardağı eritilmiş margarin
- 1 Su bardağı Hindistan cevizi
- Ayrıca üstlerine bulamak için Küçük bir kase Hindistan cevizi

Yapılışı:

* Bal kabakları dilimlenir ve tencereye yerleştirilir.
* Toz şeker, tarçın, karanfil kabakların üzerine serpilir.
* Su ilavesi yapılmamalıdır. Kabaklarş kısık ateşte sularını bırakıp tekrar çekene kadar pişirilir.
* Pişen kabaklar sıcakken püre haline getirilir ve soğumaya bırakılır.
* Soğuyan kabaklara, robotta çektiğimiz bisküviler,eritilmiş margarin ve hindistan cevizi eklenerek, yoğurulur.
* Hamur haline getirdiğimiz karışımdan küçük parçalar koparılarak, top haline getirilir ve hindistan cevizine bulanarak servis edilir.

Not: Bu tarifi şekilendirirken, hamuru yağlı kağıt üzerinde 1,5 cm. kalınlığında açıp, küçük kopatlarla şekil verip, hindistan cevizine buladığım bir görüntü daha var.:)))  O da yakında blogda olacak.