Perşembe, Şubat 28, 2013

Kahveli ve Naneli Kurabiye




                 Bugün; bir kızımızı daha mutlu yuvasına uğurlamak üzere ilk adımı atıyoruz ve kına gecesinde  toplanıyoruz. O, benim siyah incim. Huyu da, yüzü kadar güzel bir çocuk. En önemli  ve takdir ettiğim özelliği ise, anacığına olan saygı ve sevgisi. Kına gecelerini; kız tarafı olduğunuzda çok neşeli yaşayamazsınız.:) Ne de olsa kız sizden çıkıyor...:) Oğlan tarafına gelince... Onlar pür neşe tabii ki...  Bunların hepsi şaka... Kız da hepimizin, oğlan da öyle. Çıktıkları yolda mutlu olmaları, her iki tarafın da ortak isteği.  Evlilik  önemli ve sorumlulukları çok olan bir müessese. Yola çıkarken verilen sözlerin, ilk zor görüldüğünde unutulması ise bir hayli üzücü. Kendi dönemimle, bugünü karşılaştırdığımda çok önemli gelişmeler tespit ediyorum. Bizim zamanımızda; ev işlerine yardımcı olmak, çocuklarla meşgul olmak, alış veriş yapmak erkekliğin şanına dokunuyordu sanki... Ya da, benim şahit olduğum örnekler biraz böyleydi...:)   Oysa ki; çalışma hayatında omuz omuza çalışılabiliyordu. Tüm karşı cinslerimi tek potada eritmek gibi bir niyetim yok tabii ki.:)  Ama; şahit olduğum gerçekler, büyük bir oranla bunları yansıtıyordu. Gelelim günümüze... Gençler yine omuz omuza çalışıyorlar, iş hayatında...Tek fark; evde de  birbirlerine yardımcılar... Bravo diyorum onlara.  Eğer hayat müşterek ise; bu, her platformda olmalı. Aynı genç neslimizin tatbik ettiği şekilde.:)
                Bu gece, gözyaşı dökecek olan anne Çiğdem. Ben, büyük kızımı evlendirerek ilk deneyimimi yaşadım.:)  Çok güzel bir anı da olsa, biliyorum... gözyaşları pınarlarda gizlenemiyor... Ama Çiğdemciğim emin ol, güzel kızın çok mutlu olacak ve bugün hüzünlenip ağlasan bile yarınlarda o iki güzel çocuk seni çok  ama çok mutlu edecekler. :)
                 Yüksek yüksek tepelere, ev kurmasınlar...
                  Aşrı aşrı memlekete, kız vermesinler...
                 Annesinin bir tanesini, hor görmesinler... diye devam eder ya... Sen bakma o sözlere, iki kızınla birlikte, iki de oğlun oldu...
                 Çok mutlu olun çocuklar, o güzel evinizde...
               
  Bu  kurabiye, bu gece ki toplantımız için Nilgün teyzenden bir imece çalışması. :) Bir sürpriz daha var.:)))

Malzemeler:

- 1 Yumurta
- 1 Su Bardağı Pudra Şekeri
- 1/2 Paket kabartma tozu
- 200 gr Margarin ( yumuşak oda sıcaklığında - yarısının tereyağ olarak kullanılması önerilir)
- 3 Su bardağı Un
- 1/2 Su bardağı Mısır nişastası
- 10 damla nane aroması
- 1 Çay bardağı Damla  çikolata
- 1,5 Yemek kaşığı Granül kahve
- 1/4 çay bardağı Sıcak su

Yapılışı:

* Yumurta, margarin ve pudra şekeri karıştırılarak krema haline getirilir.
* Sıcak suyun içinde granül kahve eritilir ve karışıma ilave edilir.
* Nane aroması ve damla çikolata da ilave edilerek homojen bir dağılım sağlanır.
* Mısır nişastası, un ve kabartma tozu elenerek havalandırılır ve iki üç seferde sıvı karışıma katılarak, kulak memesi kıvamında hamur elde edilir.
* Hamur yarım saat buzdolabında dinlendirilir.
* 0.5 cm kalınlığında açılarak, İstediğiniz şekli vermek üzere kopatlarla şekillendirilir.
* 170 derece önceden ısıtılmış fırında, 15 dakika pişirilir. (Sert olmamaları için, hafif yumuşak olarak fırından alınmalıdır.)
* Ilık hale geldiğinde üzerine pudra şekeri serpilir.

AFİYET OLSUN. :)

Çarşamba, Şubat 27, 2013

Kremalı İrmik Tatlısı







                 Kendimce, kendime söz verdim, bir daha asla büyük konuşmayacağım. Küçücük bir kız çocuğu ile  baş edemedim. :) Büyük konuşmuşum...:) Kızlarımı tek başına büyütürken, kaşla gözle idare ederdim kendilerini..:) Hatta adım " Hitler'in Kadıköy Şubesine" çıkmıştı. Sanıyorum torun başka birşey. Ağzımdan girip, burnumdan çıkıyor ve bana istediğini yaptırıyor küçük cadı.:)  Bu sefer kantarın topunu kaçırdı...:) Şimdi; güldüğüm  bu hatırata dün; ne yazık ki hüngür hüngür ağlıyordum. :) 
                "Ne oldu?" derseniz... Bilgisayara " Ne var, ne yok" gibi bir soru sormuş gibi olur ki... Hangisinden başlasam diye düşünüyorum. Bu minik kuzu, 16 Mart'ta henüz 2 yaşında olacak Allahın izniyle... Ama yaptıkları bir hayli büyük işler...:) Önce; evdeki ojelere sardı. Anacığı ve teyzesi sürüyor ya... Onu da aldı bir merak. Bulduğu yerde, o minicik eller, şarjlı tornavida gibi çalışıyor ve aklınıza gelebilecek her türlü nevalenin kapağı açılıp, içindekiler oynaması için emrine amade oluveriyor.:) İşte böyle başladı dünkü maceramız...:)        Önce, ojenin yatak odamın yerlerine bulaşması ve ayakları ile vıcık vıcık üstüne basıp dolaşması ile ivme kazandı...:)  Tam "temizledim ohhh" derken; bir baktım ki, zulaya saklanmış krem kutusu aynı amaca hizmet veriyor... "Ya sabır" diyerek yeni bir temizlik harekatına daha giriştim maalesef.:(   Bitti mi sanıyorsunuz?... Biter mi?... Poposuna bir şamar... "Aramızda kalsın yine gönlüm elvermedi, bezinin üzerinden yedi şamarı" . "Eh! artık yatıp uyuma zamanıdır" diyerek, uykuya teslim ediverdim küçük cadıyı:)) Bu arada; "Boş  duranı Allah sevmez" sözünden yola çıkarak, mutfağıma girip akşam için bir şeyler yapmaya çalıştım. Kalktığında sürpriz olması için kurabiye ve akşam dış işlerinden sorumlu takıma bir tatlı yaparak uyku süresini geçiriverdim. 
                          Veeee :) Küçük canavarım uyandı... Yumak yumak, bir tatlı ki... şerbet... Ama uyku mahmurluğu bitince durum felaket.:) Kalktı. Oturup kurabiyelerimizi yedik, portakalımızı içtik... "Anneanne bulaşıkları kaldırsın, sende otur çocuk kanalına bak" dedim. :) Hay demez olaydım...:)  Beş dakika sonra odaya döndüğümde, ne yazık ki, bulması imkansız olan bir dolabın çekmecesinden, bana ait bir ilacı açarak bir tanesini yediğini fark ettim. Bundan sonrasını; anne, anneanne, babaanne ya da anne ruhu taşıyan herkesin tahmin edebileceğini biliyorum. Önce başıma vura vura geçirdiğim üç beş saniyeden sonra kendime gelmeyi başardım ve kolumun altına aldığım gibi tüm yediklerini çıkarabilmesi için gereken herşeyi yaptım. Anneciğini ve doktorunu haberdar edip, ayaklarım çıplak, ama çıkardığı tüm atıklar ve ilaç parçaları ve ilacın kutusunu da yanıma alarak hastanenin yolunu tuttum. Olayın otuzbeş, kırk dakika sonrasında hastanedeydim. Çok şükür ki; hiç bir şey olmadan sağ salim çıkarttık kuzumu. Ama kendimi hala toparlayamıyorum... Kıssadan hisse; "Artık daha dikkatli olmalıyım ve olmaz diye bir şey olmadığını kafama sokmalıyım. "Altmış yaşına gelirken aldığım bu ders çok ağırdı... Ancak; sonu iyi bitti... "Teşekkür ederim Tanrım sevdiklerimi bana bağışladığın için..."

                 Bugün  normal yaşantımıza döndüğümüze göre; bir tatlı tarifi verip, tatlı bitirelim, bu tatsız olayı. Sevgiyle Kalın.

Malzemeler:

- 1 +1/2 Su Bardağı İrmik
- 1 Su Bardağı Toz Şeker
- 1/2 Su Bardağı Süt
- 1/2 Su bardağı Yoğurt
- 1/2 Su Bardağı Sıvı Yağ
- 1 Su  Bardağı Un
- 1 Paket Karbonat
- 1 Yemek kaşığı Limon suyu

Şerbeti için:
- 2 + 1/2 Su Bardağı Şeker
- 2 + 1/2 Su bardağı Su
- 1/2 Limon Suyu

Kreması için:   Kaymak yerine:)
- 1 Kutu Çiğ Krema
- 1/2 Su bardağı Pudra Şekeri
- 1/2 Su bardağı Krem Peynir ( 3 tepeleme yemek kaşığı)(Ekici'nin krem peynirini kullandım)
- 3 Yemek kaşığı toz Antep Fıstığı


Yapılışı:

* Öncelikle şerbeti için gerekli su ve şeker kaynatılır ve limon suyu ile kestirilerek soğuması için bir kenara alınır.
* Süt , yoğurt ve toz şeker eriyinceye kadar çırpılır.
* Sıvı yağ ilave edilir.
* İrmik, un ve (karbonat limon suyu ile kabartılarak) sıvı malzemelere eklenir.
* 10-15 dakika bekletilerek,karışımın biraz koyulaşması beklenir.
* Önceden ısıtılmış 180 derece sıcaklıktaki fırında kızarıncaya kadar pişirilir. (Yaklaşık 20-25 dakika)
* İlk sıcaklığı çıktıktan sonra, şerbeti verilerek üstü kapatılır ve çekmesi beklenir.
* Çiğ krema mikserin yüksek devri ile çırpılarak sertleştirilir. 
* Pudra şekeri eklenerek çırpmaya devam edilir.
* Krem peynir ve toz Antep fıstığı eklenerek spatula ile homojen bir karışım sağlanır.
* Buzdolabında biraz soğutulduktan sonra sıkma torbasına koyularak. Soğutulmuş tatlıların üzerine sıkılır. 


AFİYET OLSUN. 

Pazar, Şubat 24, 2013

Kendimden

Özel ve Güzel Mekanlarımız Eminönü...










                 Bazen bir pencere açmak lazım hayata, daha rahat nefes alabilmek için...  Ben de bu hafta sonu pencereyi sonuna kadar açtım.:)   Eminönü, Mercan, Tahtakale benim kendimi unuttuğum, sabah bıraksanız akşama kadar hiç şikayet etmeden, " yoruldum" demeden dolaşabileceğim bir başka dünya... 16 Martta küçük kuzumun yaşını kutlayacağımız için, hem gerekli malzemeleri almak hem de kafamı dinlemek amaçlı Cuma ve Cumartesi günlerimi oralarda geçirdim.  Her zamanki gibi, sabah kahvemi Marmaris Büfe de içip, orada tanıdığım insanlarla birkaç laf edip, daha sonraki saatlerde kalabalıktan dolaşamayacağımı  çok iyi bildiğim :) mekanları bir bir ziyaret etmeye başladım. Dolaşırken hem alış verişimi yapıyorum, hem de yıllardır müşteri olarak dostluk kurduğum insanlarla yarenlik ediyorum. :)    Muhakkak... Aslı böreğe uğrayıp, güzel bir çay içip mola veriyorum. Sonra dolaşmaya devam:)   Şark Han'ın kapısını çalmadan olur mu? :)) Hadi bakalım bir posta da orası geziliyor. Orada genelde fazla alacak bir şeyim olmuyor ama dolaşması çok zevkli.:)))  İnanmayacaksınız ama! Cemrem için, iki koca torba dolusu saç bandını sattı bana oradaki Çinliler.:)                   
                 Cumartesi günü oğlum ve kızım da yanımdaydı... Onlar olunca tatlı yenilecek mekanlar asla es geçilemez.:)    Acemoğlu  Baklava bu iş için biçilmiş kaftan... Muhteşem tatlılarını, krokanlarını tatmadan geçmek mümkün değil.   Ben ucundan tadarken, benimkiler dükkanı alt üst ettiler bile...:) Bu arada dükkandaki oğlumuz Ali'den, Antep fıstığının en alasının adresini de almayı unutmadım:) Aklınızda olsun ! Hakiki Antep Fıstığı arıyorsanız (Kavrulmamış-çiğ) Adres... Osmanlıoğulları :) Tabii tatlıya geçmeden son bir durak var... İşiniz buralara düşerse ve birazcıkta vaktiniz varsa, uğramanız gereken çok güzel ve özel bir mekan... Gözleme ve hamsi tavanın alasını gözünüzün önünde yapıp, yeşillikler eşliğinde taze ekmeğinizle birlikte sunuyorlar. :) Yemeklerin ötesinde güzel olan nedir biliyor musunuz? İnsanların içtenliği... Pırıl pırıl genç insanlar servisi, pire çabukluğu ile yaparken, bir ana oğul var ki... Anacığı gözlemelerin başına sabah saat 06.30'da oturuyormuş.  Oğulcuğun, " Anacığıma artık çalışma, evinde otur diyoruz ama" diyerek başladığı cümlesini, anacığı... başına kaldırmadan önündeki bezeleri açarak "seni de evlendirelim sonra düşünürüz" sözcükleri ile tamamlıyor.   İşte böyle... evler ayrı, yurtlar ayrı, ama insan anne olunca sanıyorum dertler hep aynı...:) Eminönü'nde hasırcılar ve sepetçiler çarşısı tarafındaki bu özel mekana uğramanızı öneririm. Güler yüzlü, çalışkan bu insanların açtığınız pencereden size bakıyor olmaları, gerçekten ayrıcalıktı. Günümü aydınlattılar diyebilirim. Dün onların resmini çekerken söz verdim anacığına, "o hamur tutan ellerini çekeceğim sadece" diye.  İşte günden kalan bir hatıra bu resimler... 

Perşembe, Şubat 21, 2013

Acil Durum Böreği



                Acil durum yemeklerini hepimiz biliriz. :) Hele hele çalışan bir anneyseniz, durum daha da vahim olur bazı bazı...:) Emekli olana kadar bu konuda çokça tarif edindim çaresizlikten. :) Emekli oldum durum düzeldi mi sanıyorsunuz ? "Hayır ... Tabii ki...:) O zamanlar, mesai saatleri dışında dinlenmeye bile vakit bulamadan mutfağa girer, anca yemek kotarılır, yenir ve televizyon bile seyretmeye vakit bulamadan yatağın yolunu tutardım. :(  Çünkü, ertesi gün yine erkenden kalkılacak, işe gitmek üzere yola revan olunacak...cak ....cek...cak ...:) Böyle sürüp giderdi hayatım.
               Şimdilerde; küçük patron  yapıyor günlük programı.:) Sabah kalkış saatine göre, günümüzün nasıl geçeceğine karar veriyoruz ne yazık ki:) Erken kalkarsa, ne ala:))) Birçok iş öğlene kalmadan, ayağımın dibinde oynarken çözülüyor ve bir posta kısa sabah uykusu uyunuyor.  Öğlenden sonra uyku saatinde de akşam için yemek hazırlığı yapılıyor. Ya geç kalkarsa???? İşte o gün bittiğimin resmidir. :))) Uykusunu almış, kahvaltısını da etmiş, yaramazlık yapmak için her türlü olumlu şartlar oluşmuş :))) Mecburen soğuk, yağmur demeden tutup  elinden bir boy yürütüyorum. Yormak lazım değil mi? :))) "Biliyorum aksi takdirde, o beni yoracak. :)"  Evin altı üstüne geldiği gibi, akşama da kahvaltıdan başka birşey bulamayacak bizim dışişlerinden sorumlu takım:)) Dönüp geliyoruz ama enerji tükenecek gibi değil, sıra öğlen yemeği ve yerlere yapışıp oynamaya geliyor. Biraz bebek, biraz legolar, biraz boyama kitapları, kalemleri derken... saati de 15.30'a getiriyoruz. :) Gördüğünüz gibi daha yenilecek bir lokma yemek yok... Ve... Küçük patron daha uyutulacak. :(  Bu saatten sonra ne yapılabilir yemek olarak sizce ?:)) Acil durum yemekleri... Bugün aynen yazdıklarımı yaşadık:) Ve... Uyutmaya muvaffak olunca; yapabildiğim börek, ayran eşliğinde bugünün menüsünü oluşturacak.:))) Bu arada böreğin  kokusu da evi sardı... Çocuklar akşama börekle ayran  var... Bir de yaramaz küçük sıpa...:)))


Malzemeler:

- 3 Yufka
- 3 Yumurta (2 tane böreğin sosu için, 1 adet iç harca karıştırmak için)
- 1/2 Çay bardağı Sıvı yağ
- 1/2 Çay bardağı Sızma zeytin yağ
- 1  Çay bardağı Süt
- 250 gr Beyaz Peynir
- 1 Avuç ince doğranmış dereotu
- 1 çay kaşığı pul biber

Yapılışı:

* Beyaz peynir ezilerek, bir adet yumurta ve dereotu ile karıştırılır.
* İki yumurta çırpılır. İçine süt ve sıvı yağlar eklenir.
* Yufkaların her biri 4 parçaya bölünür. He parçanın üzerine yumurtalı sostan sürülerek, köşe bölgesinden geniş tarafına doğru büzülerek toplanır.
* Toplanan yufkaların sivri uçları üst üste  koyularak, iç harç eklenir ve sarılır, başta kalan büzülmüş bölge üstüne kapanır ve tepsiye dizilir.
* Tüm yufkaların sarılması bitince, kalan sos yufkaların üstüne fırça yardımıyla sürülür ve 180 derece fırında kızarıncaya kadar pişirilir.

AFİYET OLSUN :)

Çarşamba, Şubat 20, 2013

Gül Reçelli Gül Kurabiye






               Bugün, bahara dönmüş bir iki ağaç gördüm yürürken. İçimizin kıpır kıpır olduğu, daha çok heyecanlandığımız, umutlarımızın yeşerdiği başka bir mevsim bahar... Sanki ağaçlar, "Karamsarlığınızı atın, bakın ben bile bir kuru dal iken tomurcuğa kaldım, hadi silkelenin" der gibi, o güzel bahar çiçeklerini bir bir konduruyorlar üzerlerine... İnsanların tuhaf bakmayacaklarını bilsem, bir dalı çekip o güzel çiçeği sevmek geldi içimden. :) Ben ... Ortancalara da böyle davranırım. :) Mevsiminde duvar diplerinde açmış kocaman mavi, pembe kafa kafa ortancaları okşayarak giderim yol boyu. :) Artık görenler hakkımda ne diyorlar bilmiyorum:)  Bu da böyle bir sevgi işte... Bu güzelliklere seyrederek döndüm ve ufaklığımı öğlen uykusuna yatırdım. O, yatınca benim günlük dinlence saatim başlar genelde. :) Tabii ki uyursa... Eh biraz uyudu galiba. Ben de sessizlikten istifade azıcık şekerleme yaptım.:)  Belleğimdeki bahar çiçeklerinden etkilenmiş olacağım ki, kısacık rüyada, doğduğum evin bahçesindeki gül tarhlarını geziyordum. :) Onlar,  babaannemin bebekleri gibiydi.  Gözü gibi bakardı onlara, diplerini çapalar, kabartır, zamanı geldiğinde budar... yenilerini eker, değişik renklerde güller yetiştirmek için aşı yapar... Uğraşır da... Uğraşırdı... Güzeldi kısacık rüya, özlediklerim ve özlemlerimi içeriyordu... Kalktım ve bu gül reçelli gül kurabiyeler çıktı ortaya... Artık doğduğum ev yok, içindekiler de... Güller ise; umarım.... O bahçede hayat bulmalarına yardım edecek birilerinin elindedir...


Malzemeler:

- 1 Paket mısır nişastası
- 3/4 Su bardağı Pudra şekeri
- 75 gr Tereyağ (Oda ısısında)
- 50 gr Margarin (Becel ) ( Oda ısısında)
- 1 Yumurta
- 3 Yemek kaşığı un
- 1 çay kaşığı Sıvı gıda boyası (Fo  Gıda boyası)

Üstlerine koymak için:
- 2 Yemek kaşığı Gül reçeli (Ev yapımı tarifini vereceğim. :)
- 2-3 Yemek kaşığı Pudra şekeri

Yapılışı:

* Oda sıcaklığındaki yağ , pudra şekeri ve yumurta krema kıvamına getirilir.
* Mısır nişastası, un ve gıda boyası katılarak yumuşak bir hamur yapılır.
* Hamur 30 dakika dinlendirilir.
* Tezgaha mısır nişastası serpilerek, merdane ile 3-4 mm inceliğinde açılır. çay bardağı ağzı ya da 5 cm çapında yuvarlak kopatlarla kesilir.
* 3 parça hamur, biri diğerinin ortasına gelecek şekilde dizilir ve ilk parçadan başlayarak sarılır.
* Oluşan hamurlar ortadan kesilir ve her yarım parçanın dipleri elle düzeltilerek tepsiye dizilir.
* 160 derece ısıtılmış fırında pişirilir.
Kurabiyeler soğuyunca üzerine pudra şekeri serpilir ve ortalarına çay kaşığı ile gül reçeli koyulur.

AFİYET OLSUN :)



Salı, Şubat 19, 2013

Tarçınlı Zencefilli Ve Karanfilli Kurabiyeler






        Tarçın, Karanfil ve zencefil... Bu üç baharatın tılsımlı olduğuna inanıyorum. Eklendiği her şeye başka bir lezzet veriyor.    Biraz mistik... Sanki geçmişten bir şeyler hatırlatıyor. Ama geleceğe de, geçmiş kadar yakın:)) Bilirsiniz... karanfil;  tanesi ve şekliyle, yazmalarımızın oyalarında  bile hayat bulmuştur. Mutfağa ve sofraya olan uyumuna gelince... Ta Osmanlıdan, günümüze et  yemeklerinden, tatlılara kadar  aroması  ile her bir yiyeceğe ayrı lezzet ve rayiha katmıştır.  Daha evvel de bahsetmiştim, tarihi olan herşeye karşı saygım çok büyük. Bunca zaman unutulmadan, modası geçmeden, nesilden nesile devinmiş olan bu baharatları, hala kullanıp hakkında övgüler sıralayabiliyorsak, "vardır bir hikmeti" demek en doğrusu herhalde. :) Tarçını; sütlü tatlılardan, fasulye pilakisine...kurabiyelerden, likörlere kadar kullanırken elimi hiç titretmedim. :) Hatta şekere olan zaafım ve ailemde olan diyabet yatkınlığı nedeniyle, tatlıya olan düşkünlüğümü bastırmaya yarayan tek baharat diyebilirim. Demlerken  çayınızın  içine bir çubuk katarsanız, şekere ihtiyaç bırakmıyor. Kurabiyelerde; şeker miktarını düşürüp , tarçın ölçüsünü arttırırsanız, aradaki şeker eksiğini kapatıyor. :) Böylesine bir mucize işte... Bu kurabiyeler, tarçın sever bir oğluma gönderilmek üzere hazırlandı... Fatihciğim anneciğin uzakta olabilir... Yerini tutamam ama idare ediver işte... Sevgiler. Afiyet olsun. :)

Malzemeler:

- 125 gr Tereyağ (Oda sıcaklığında)
- 100 gr Margarin (Oda sıcaklığında)
- 125 gr Pudra Şekeri
- 1 Yumurta (Oda sıcaklığında)
- 1 Çay bardağı Mısır nişastası
- 3,5 Su bardağı Un
- Tarçın, zencefil, toz karanfil


Yapılışı:

* Margarin , tereyağ ve yumurta hafifçe çırpılır.
* Pudra şekeri ilave edilir ve çırpılmaya devam edilir.
* Un ve mısır nişastası elenerek havalandırılır.
* Sıvı olan karışıma eklenerek yoğurulur ve ele yapışmayan orta sertlikte bir hamur elde edilir.
* Hamur üç parçaya ayrılır, her bir parça 1 tatlı kaşığı tarçın, 1 tatlı kaşığı (silme) toz karanfil, 1 tatlı kaşığı zencefil ilavesiyle ayrı ayrı yoğurulur ve buzdolabında 1 saat dinlendirilir.
* Kopatlarla şekil verilerek, 160-170 derece ısıtılmış fırında 10-12 dakika pişirilir.
* Süsleme için, Antep fıstığı tozu, kakao, bitter çikolata, yaban mersini marmelatı kullandım.

 AFİYET OLSUN :)




Pazartesi, Şubat 18, 2013

Soğanlı Köfte



           Bugün, sizlere bir Rumeli esintisinden daha bahsetmek istiyorum. Bu da sevgili babaannemden annemlere, onlardan da bana miras kalmış bir tarif. Köfte severler için biçilmiş kaftan. :) Kızartma olduğu için biraz ağır bir tarif ama her gün yemediğimize göre sorun yaşatmayacaktır diye düşünüyorum. :) Ben; bu soğanlı köfte için, babamla kendi adıma, annemden randevu alırdım neredeyse...:)  Sebebine gelince, aynı muhallebi çeşitlemelerinde olduğu gibi, köfte çeşitlemelerinde de üç kardeş arasında ayrı ayrı talepler söz konusuydu. Babamla ben sulu tencere yemeklerini severken, rahmetli ağabeyim ve kızkardeşim , kuru olanları tercih ederlerdi. :)   Aşçı gibi siparişleri alan anneciğimde ne yapsın, bir sefer birimizin gönlünü hoş ederken, diğer seferinde de bir diğerimizin gönlünü alırdı. :) Kuru köfte ile yarış halindeydi.  Sonunda bir çare bulundu...  Köfteler, soğanlı salçalı suyuna atılmadan bir kısmı ayrılıp, kuru köfte niyetine bırakıldı...:) Ve... didişme sona erdi. :)  Didiştiğimiz konulara bakar mısınız? :) Şimdi hatırladıkça gülümsediğim hatıralar bir zamanlar nelere sebep olabiliyormuş...  Keşke hepimiz bir arada olabilseydik ve köfte yüzünden didişmeye devam edebilseydik. :(  Bu yaşımda anlıyorum ki... Keşke dememek için, günü alabildiği ve olabildiğince yaşamak gerekmiş...  Hiç bir şey için geç kalmamanız ve keşke dememeniz dileklerimle...


Malzemeler:

- 500 gr Dana Kıyma
- 1 Soğan
- 1 Yumurta
- 2 Dilim bayat ekmek içi
- 2 Yemek kaşığı un
- 1 Tatlı kaşığı tuz
- 1 Tatlı kaşığı kimyon
- 1 Çay kaşığı karabiber
- 1/2 Su bardağı Un (Köfteleri bulamak için)
- Kızartmak için sıvı yağ


Sosu için:
- 3 Soğan
- 1 Yemek kaşığı biber- domates salçası
- 1/2 Çay  bardağı sıvı yağ

Yapılışı:

* Kıymanın içine ince rendelenmiş ve suyu sıkılmış soğan, ıslatılmış bayat ekmek içleri, baharatlar ve un ilave edilerek yoğurulur.
* Orta boy top şekli verilen köfteler, una bulanarak kızgın yağa atılır ve kızartılır.
* Üç adet soğan ay şeklinde doğranır, biraz tuz ilavesiyle yoğrularak öldürülür ve sudan geçirilerek acı suyu çıkarılır ve süzülür.
* Tencereye sıvı yağ konulur, süzülmüş soğanlar ilave edilir ve pembeleştirilir.
* Soğanlara sulandırılmış salça ilave edilir ve kızartılmış köfteler içine atılır.
* Soğanlar pişene kadar pişirilmeye devam edilir.

Not: Köftelerin içinde bulunan ve kızartılırken kullanılan un, salçalı suyu kısmen bağlayacaktır. Suyu azaldığı takdirde, çok sulandırılmadan göz kararı sıcak su ilave edilmelidir.

AFİYET OLSUN :)

Cuma, Şubat 15, 2013

Ebrulu Sevgililer Günü Pastası



                    Dün kutlama nedeniyle veremediğim tarifimi bugüne sakladım. :) Malum "Sevgililer Günüydü dün.:)     "Anne hem imalatı yaptın, hem de bloguna malzeme oluşturdun" demesinler diye, tarifi ister istemez bugüne kaydı. Anneler Günü , Babalar günü derken, bir de nur topu gibi  "Sevgililer Günü" müz oldu çok şükür. :)   Kendi gençlik yıllarımı hatırlıyorum, henüz böyle bir günümüz oluşmamıştı ve birbirini seven insanlar her daim muhabbet içinde geçinip gidiyorlardı. :)) Sanırım... bir muhabbet  sorunu yaşamaya başlandığı hissedildi ki... Toparlamak için böyle bir gün icat edildi. :) Her neyse kötü de olmamış, piyasa canlanıyor, insanlarda bir koşuşma başlıyor, metabolizmalar hızlanıyor, eğlence mekanları dolup taşıyor, fena mı? hayatlara bir günlüğüne de olsa renk geliyor. Ben de, sevgiye saygı duyanlardan biriyim. Ancak; bunun dayatma,  ilan edilmiş, takvimde belirlenmiş bir gün ile güçlendirilebileceğine, ne yazık ki inananlardan değilim.:) Bu arada inananlara da sonsuz saygı duyuyorum.
                 Bu pastaya gelince...:) Benim gençlerin de, özel bir kutlama yapmayacaklarını bildiğim için, günün anlam ve önemine binaen kulaklarımı kapatmadığımı göstermek istedim ufaklıklara :))

Malzemeler:

Kek için gerekli malzemeler:

- 3 Yumurta (Oda sıcaklığında)
- 1+1/2 Su bardağı Toz şeker
- 3/4 Kutu Çiğ Krema (Oda sıcaklığında)
- 2,5- 3 Su bardağı Kek Un (Ekstra kabartma tozu koymayınız)
- 2,5 Yemek Kaşığı Kırmızı Sıvı Gıda Boyası ( Fo Gıda boyalarını kullanıyorum)
- 5-6  Damla Acı Badem Aroması (Dr. Oetker)

Beyaz Ganaj için gerekli malzeme:

- 100 gr Fildişi Kuvertür Çikolata
- 1/2 Kutu Çiğ Krema (200 gr lık kutu)
- 1 Tatlı kaşığı tereyağ
- 3-4 Damla Acı Badem Aroması

Yapılışı:

* Yumurtalar ve toz şeker beyazlayıncaya kadar çırpılır.
* Çiğ krema , gıda boyası ve aroma ilave edilerek çırpmaya devam edilir.
* En son kek un ilave edilir. Kıvamı, spatuladan dökülürken katlanmasıyla belirlenir. Yarım bardak opsiyonlu un, yumurtaların büyüklüğü ile orantılı olarak ilave edilmelidir.
* 170 derece sıcak fırında, 30-35 dakika pişirilmelidir. (Kürdan ya da bıçakla kontrol edilmelidir.

Beyaz Ganaj:

* Çiğ Krema, kaynama noktasına gelmeden ısıtılmalıdır.
* Küçük parçalara bölünen fildişi kuvertür, aroma, ve tereyağ sıcak kremanın içine atılır ve erimesi sağlanır.
* Soğuduğunda, yine soğutulmuş kekin üzerine dökülür.
* Süsleme konusu tamamen hayalinize kalmış:) Ben biraz " Ebru" çalıştım.:)
* Beyaz Ganajdan küçük kaselere ikişer yemek kaşığı alıp, kürdan ucuyla aldığınız boya ile istediğiniz renkte renklendirebilirsiniz.

AFİYET OLSUN.:)

Perşembe, Şubat 14, 2013

Çocuklarım... Sevgililer Gününüzü Kutluyorum


Ceyda - Onur, Zeynep - Altan Sizleri Seviyorum.



Bu çiçekler dördünüze de benden:) 



Akşam bir yere gitmeyeceğinizi biliyorum. :) 
                                                     


Sizin için yapıldı... Sevgililer Gününüz Kutlu olsun.:)))
ANNENİZ VE CEMREDEN... Yarım Elma, Gönül Alma...

Çarşamba, Şubat 13, 2013

Barbunya Fasulyesi



             Yaz ayları geldiğinde; sıcakların artmasıyla birlikte, yemek konusunda ailenin tüm fertleri sorun yaşamaya başlar. Sıcak yemeğe burun kıvıran kıvırana :) Ben de beş yıldızlı tatil köylerinden örnek alıp, üç yıldızlılarla başa çıkacak, zeytinyağlı  ve salata sofrası kuruyorum. :) Tabağını alan, mutfak tezgahının başında, Allah ne verdiyse alıp, dilediğince karnını doyuruyor. Geçen yaz küçük kuzum, henüz tüm salata çeşitlerine, bizimle birlikte iştirak edememişti  ama bugünün sinyallerini vermeye başlamıştı. :) Yoğurdu sade olarak yemeyen çocuk, kabak salatasının yanındaki sarımsaklı yoğurda hayır demiyor, turşuların ucundan tattırdığımızda, gerisini önünden nasıl kaçıracağımızı şaşırıyorduk. Allah kısmet ederse bu yaz Cemrem de sofradaki yerini alacak. :)  "Yaz sofralarının vazgeçilmezi nedir?" diye sorsalar, hiç düşünmeden "Barbunya fasulyesi" cevabını veririm. Zaten temmuz ayından başlayarak, ekim ayının sonuna kadar yani barbunyalar pazar tezgahlarından çekilene kadar, bir hafta çalı, bir hafta barbunya, bir hafta taze fasulye gibi bir dönence içerisinde sofraya geliyorlar.:)   Tabii ki; Eylül ayı da bu güzel sebzenin bendeki stoklanma ayı. :) Torba torba alıp, televizyonun karşısına geçiyorum hem söyleniyorum, hem ayıklıyorum. :) Ama; Ocak  Şubat aylarında yerken de, "Aferin bana" diyorum.:)) Yine buzluğa müracaat ettim bugün... Havayı güneşli gördüm ya...:) Küçük organizerimin altıda, yine yaz imalatı domates ve kırmızı biber karışık pürelerimle dolu:))) "O zaman, bir barbunya fasulyesi hakketmişizdir bugün" diyerek mutfağın yolunu tutuyorum. :)

Malzemeler:

- 1 Kilo Barbunya Fasulyesi
- 2 Soğan (Orta boy)
- 1/2 Çay bardağı Sıvı yağ
- 1/2 Çay bardağı Sızma Zeytinyağ
- 3/4 Su bardağı Domates ve biber püresi
- 1 Tatlı kaşığı Tuz
- 4 Tatlı kaşığı toz şeker (Azaltılabilir... Bizde zeytinyağlılar hafif tatlı yapılır. :) )
- 3-4 Adet Sivri biber

Yapılışı:

* Barbunya fasulyeleri üzerine çıkacak kadar su ve tuz ilavesi ile haşlanır.
* Soğanlar rendelenir ve sıvı yağ içerisinde pembeleştirilir.
* Domates püresi, tuz ve şeker kavrulmuş soğanın üzerine ilave edilir.
* Siyah haşlanma suyu süzülen fasulyeler, soğanlı domates karışımına eklenir, çekirdekleri ayıklanan sivri biberler ve  yarım bardak sıcak su ilavesi ile pişmeye bırakılır.
* Altı kapatıldıktan sonra sızma zeytinyağ gezdirilir. Soğuduktan sonra servis tabağına alınır.

Salı, Şubat 12, 2013

İrmik Helvası (Antep Fıstıklı)




               İrmik... Mutfaklarımızın vazgeçilmez ürünü. Neler yapılmaz ki onunla... Çocuklarımız büyürken çorbalarına kıvam vermesi için, kayıplarımızda, dualarımızda sofralarımızın vazgeçilmezidir. Dardar Dede'ye adak adayanların sofrasında, mercimekli bulgur pilavının yanı başındadır yeri. :) Sütlüsü, şerbetlisi derken uzayıp gider irmikle yapılabilenler listesi.  Şam tatlısına , şekerpareye, revaniye kattığı lezzeti ise sevenleri çok iyi bilir.   Benim küçük ailem, irmik helvasını, tatlı niyetine çokça sipariş ederler bana. :) Ayıptır söylemesi,  böbürlenmek gibi olmasın ama...:) Ben de iyi yaparım bu helvayı. :) Daha sonra ki kayıtlarda; Hatay, Antakya mutfağından,  sıcak tüketilen ve tuzsuz dil peyniri katılarak yapılan bir başka çeşidine daha  yer vereceğim. Ve... Güzel arkadaşım Selvamın kulaklarını çınlatacağım... Yıllar önce Los Angeles'a, talihsiz bir nedenle yerleşmiş olsa bile, o marifetli, güzel insanın mutfağına, anılar ve hafızamdaki görüntülerle, kısa bir ziyaret yapmış olacağım...   Mide problemi yaşayanlar, yağda kavrulmuş irmik helvasından, ekşime , yanma yapıyor diyerek sıklıkla şikayet edip dururlar.  İşte tam bu noktada; sizlere, çözüm  olacak bu  tarif.  En mutlu günlerinizde, yüzünüzde gülümsemelerle, tatlı niyetine yemeniz dileklerimle...


Malzemeler:

* 1 Paket İrmik (İri taneli)
* 200 gr Margarin
* 1 Çay bardağı Antep fıstığı ( ya da dolmalık fıstık)
* 2 Su bardağı Su
* 2 Su Bardağı Süt
* 3,5 Bardak Toz şeker
* 1 Tatlı Kaşığı Tarçın

Yapılışı:

* Yağ, su, süt, şeker bir tencerede kaynatılır.
* İrmik ve fıstık, teflon yada seramik bir yayvan tencerede, rengi dönene ve kokusu çıkana kadar kavrulur.
* Kaynamış olan şeker su karışımı, kavrulmuş irmiğin üzerine yavaşça dökülür ve karıştırılır.
ÖNEMLİ NOT: Sıcak sıvı , irmiğin üzerine dökülürken çok sıçrama yapar, yanıkların oluşmaması için dikkat edilmelidir.
* Bir taşım kaynatılan tencerenin üzerine bir kağıt havlu veya mutfak bezi kapatılarak 45 dakika hiç açılmadan demlendirilmelidir.  Helva, 45 dakika sonra açılır.  Bir tatlı kaşığı tarçın ilave edilerek harmanlanır ve ılık servis yapılır.

Pazartesi, Şubat 11, 2013

Mandalinalı Mini Tartlar



              İstanbul uzunca bir süredir yalancı baharı yaşıyordu.  Nihayet bugün kışı hissettim galiba.:) Mevsimler gereğini yapamadığı zaman sanıyorum insanoğlunun metabolizmasını da etkiliyor ve bizler de, daha doğrusu kendi adıma konuşmalıyım, ne yapacağımı bilemez hale geliyorum.:) Kalın giysem, güneşli saatlerde ter içinde kalıyorum.:) İnce giysem, güneş çekilince donuyorum. İlk defa portmantoda, paltom, yün kabanım ve yağmurluğum bir arada duruyor. :)   Ağız tadıyla, "Hava berbat... Şu havada güzel bir kuru fasulye ve pilav iyi gider... Yanına da tahin helvası" diyemedim gitti.:))  Lodostan başımızı kaldıramıyoruz. Esiyor, gürlüyor... Birkaç damla yağmur... Ertesi gün, yine aynı nakarat.:) Kısacası, mevsimi yaşayamadık daha ve Şubat ayının ortalarını bulduk neredeyse... Mart ayının 15 i yaz, 15 i kış derdi annem... Bu hesaba göre, bir ayımız var kışa veda etmeye. :)  Tabii ki böyle olmayacak... Bize bir oyun edecek gibi gözüküyor...  Havaların bu denli kararsızlığı, hastalıkları da çok arttırdı ne yazık ki.  Çıkıp iki laf etmek için bir arkadaşıma uğramaya kalksam,  neredeyse hepsi  hastalıktan kırılıyor.    Zavallıların, telefonda seslerini tanımakta güçlük çekiyorum. :(    Eh! evde de torun olunca, hastalığı alıp, küçüğüme satmamak için oturuyorum oturduğum yerde. :)   İşte buradan sizlerle dertleşiyorum. :)    Bir yerlere gidemeyip evde oturunca, ne yapılır? :) Evet!...    Aynen öyle mutfağa girdim ve bunca hasta ile telefon görüşmesi yaptıktan sonra, bol mandalinalı  mini tartlar yapmaya karar verdim. :)    Biliyorum şu grip denen illet, telefondan bana geçmeyecek ama...:)  C  vitamini takviyesini, evimizin dış işleri bakanlarına karşı,  kalkan yapmak en hayırlısı gibi geldi bana. :))

Malzemeler:

Hamur:
- 1,5 Su bardağı Un
- 125 gr Tereyağ (Soğuk)
- 1/2 Su bardağı Pudra şekeri
- 1 tutam tuz

Krema:
- 3 Yumurta
- 1,5 Su bardağı şeker
- 2 Çorba kaşığı Un
- 1 Çorba kaşığı Mısır nişastası
- 3 Mandalina Suyu (1/2 Su bardağı)
- 3 Mandalina kabuğu rendesi
- 3 Çorba kaşığı Labne
- 1/2 paket Kabartma tozu

Yapılışı:

* Un, pudra şekeri ve tuz elenir. Soğuk tereyağ ilave edilir ve hamur haline getirilmeden küçük kırıntılar halinde pyrex bir kalıba yerleştirilir.
* Hamur 170 derece önceden ısıtılmış fırında, pembeleşinceye kadar pişirilir. (Hamurun kalıbın kenarlarına değdiği yerde pembeleşme görüldüğünde, pişme süresi tamamlanmıştır.
* Yumurtalar şekerle birlikte beyazlaşana kadar çırpılır.
* Karışıma, mandalina suyu, kabuğu, labne peyniri ilave edilir ve çırpmaya devam edilir.
* En son olarak un, kabartma tozu ve mısır nişastası eklenir .
* Karışım, pişirdiğimiz hamurun üzerine dökülerek, 160 derece de 35-40 dakika kadar tekrar pişirilir.

Soğuduktan sonra dilimlenir. Hindistan cevizi ve pudra şekeri serpilir.

AFİYET OLSUN. :)


Cumartesi, Şubat 09, 2013

Portakallı Kereviz



          Hayatımın hiç bir döneminde et obur olamadım. Et obur olmayı bırakın, yıllarca yemesem aklıma bile gelmez.:) Tabii ki... B 12 vitamini eksikliğinden oluşan bir unutkanlık değil bu. :)Sevmedim... Sevmiyorum... Sevmeyeceğim. :) Bunun sebebini sorduklarında, geçerli bir cevabım da olamıyor. "Hayvanları çok seviyorum" desem olmuyor. Çünkü; balığı ve tavuğu yiyorum. :)  Bir vejeteryan da değilim ama, salt sebze ve meyve ile de beslenmiyorum... Peki ben neyim? :))) Bu soru ile çok karşılaşınca dost ortamlarında, ben de makul bir cevap arayışı içine girdim. :) Ve... Cevabı bulmak için de geçmişe bir yolculuk yaptım.
          Bilirsiniz Kurban Bayramlarında, dinimizin gereklerinden biri olan kurbanlar kesilir. :( İşte benim et ile aramdaki zıtlık ta o yıllara dayanıyor. Bir kurban bayramında güzel bir koyun getirdiler evimize... Çocukluk ya işte... Bayramdan birkaç gün evvel geldiği için onu beslemek, tüylerini okşamak bize düşen görevlerdendi. Öylesine sevmiştim ki, o güzel hayvancığı ve öylesine habersizdim ki onun birkaç gün sonra bizimle olamayacağından... Oyuncak bebeğime bağlanır gibi bağlandım diyebilirim. Bayram sabahı geldi çattı. Üstümü başımı giyip, bayram çocuğu olmam için artık saatler kalmıştı. Birazdan babamla, ağabeyim namazdan dönecekler, eller öpülecek... bayram harçlıkları ve mendiller alınacak, sonra doğru diğer aile büyüklerinin yolları tutulacak... "Her şey ne kadar güzel"  diye zıplayıp hoplarken, annemin eve girmem konusundaki uyarısı ile bahçeden yukarı çıktım. Sonrası mı?   Bir daha  o kınalı koyunu hiç görmedim tabii ki. Böylece etli yemekler ile aramızda soğuk savaş başladı.  Hayatımdan tamamen çıkarmadım ama mecbur kalmazsam da yemeği hiç arzu etmedim. İşte böylece otlar, sebzeler ve meyveler daha çok yerleşti beslenme programıma. Onlarla ilgili hiç ayırım yapmam.  Sebze olsun da adı ne olursa olsun. :) Nasıl olsa besleyip, büyütmüyorum...

Malzemeler:

- 1/2 kg Kereviz (2 orta boy)
- 1 Soğan (Büyük)
- 1 Patates
- 1 Havuç (Orta boy)
- 1 Su bardağı Bezelye
- 2 Portakalın suyu (1 Su bardağı)
- 1/2 Çay bardağı Sıvı yağı
- 1/2 Çay bardağı Sızma Zeytinyağı
- 1 Tatlı kaşığı tuz
- 3 Tatlı kaşığı toz şeker

Yapılışı:

* Soğanlar küçük küpler halinde doğranır ve yarım çay bardağı sıvı yağ ile pembeleştirilir.
* Küçük küpler halinde doğranmış, kereviz, havuç ve patatesler ile bezelyeler ilave edilir.
* Portakal suyu, tuz ve şekeri ilave edilip, sebzeler yumuşayıncaya kadar pişirilir.
* Tencerenin altı kapatıldıktan sonra üzerine yarım çay bardağı sızma zeytinyağı gezdirilir ve tencerede soğumaya bırakılır.
* Ilık olduğunda servis tabağına alınmalıdır.

AFİYET OLSUN. :)

Küçük Tombik Ekmekler



                Simit, peynir, domates, salatalık, biber... Benim muhteşem beşlim. :) Sabah, öğlen, akşam yiyebilirim ve başka da birşeycik istemem. :) Yazın al eline serin meşrubatı yanında bu beşli... Kışın sıcacık bir çay ve yine bu beşli... Yakışmadığı hiç bir mevsim yok. :) Kış aylarında,  sadece domates, salatalık ve biber sera oluyor, değişiklik bununla sınırlı. Ben razıyım simidin yanında olsun da, varsın sera olsun. :) Benim gibi, sevgili babaannemiz Jale de çok sever. Pazartesi günleri geldiğinde, öğlen yemeklerimizi bile böylesine süsler bu güzellikler. :) Eh biz iki dünür kardeş, oturup tatlarına bakmaya başlayınca, bizim küçük cimcime de önce göz alışkanlığı, sonrasında da tatmaya başlayarak bir simit  fanatiği oldu. :) Öylesine fanatik ki... Yemeğini yedirebilmek için, " bitirirsen sana da vereceğiz" diyerek kandırmaya bile başladık desem yalan olmaz. Son zamanlarda simidimize eşlik eden bir üretim daha var. :) Küçük tombik ekmekler . O da, simit kadar sevildi hepimiz tarafından. İçine ne isterseniz koyabilirsiniz. İsterseniz; peynir, ceviz, Antep tadı biraz salça ve bir iki diş sarımsakla tatlandırdığımız bir krema, ya da; yine beyaz peynir, labne peyniri, dereotu, ve sarımsakla tatlanmış bir başka krema... Olmadı bir dilim kaşar ve salam... Gönlünüz hangisini isterse... Hemen fırından çıkmış dumanı üstünde bu güzel tombikleri, boş bile yeseniz harika oluyor.
             "Simidin pabucunu dama mı attı ?" diye sorarsanız... Cevabım "hayır tabii ki" :) Ama bir hafta simit partisi yapıyorsak, bir hafta da bu güzel ekmekçikleri yiyoruz dost soframızda. Çayınızın yanında, simidiniz ya da sıcacık tombik ekmekleriniz ve aynı sıcaklıktaki dostlarınız hiç eksik olmasın. :) Sevgiyle kalın.

Malzemeler:

- 1/2 Su bardağı Süt
- 1/2 Su bardağı Su
- 1 Yumurta (Akı içine, sarısı üzerine)
- 1 Paket Instant Maya (Dr. Oetker)
- 1 Tatlı kaşığı tuz
- 2 Yemek kaşığı Toz şeker
- 1/4 Su bardağı sıvı yağ
- 3,5-4 Su bardağı un

Yapılışı:

* Su ve süt karışımı bir cezvede ısıtılır. (El yakmayacak sıcaklıkta, Ilık)
* Isınan süt su karışımının içine şeker ve maya koyularak eritilir.
* Un ve tuz elenerek ortası havuz biçiminde açılır. (3,5 su bardağı un elenmeli unun cinsine (hamurun kıvamına ) göre 1/2 bardak un daha sonra ilave edilmelidir.)
* Sıvı karışım, yağ ve yumurtanın beyazı, unlu karışıma eklenerek hamur toparlanır.
* Hamurun üzeri hava almayacak şekilde strech ile örtülerek mayalanmaya bırakılır. ( 1 Saat)
* Gözenekler oluşup, hamur 3 katı oranında kabarınca, hamurdan iri ceviz büyüklüğünde parçalar alınarak şekil verilir ve yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine yerleştirilir.
* Hamurlar, tepside 15-20 dakika daha mayalanmalıdır.
* Yumurta sarısına, iki yemek kaşığı sıvı yağ eklenerek, küçük ekmeklerin üzerine sürülür.
* Sıcak fırında 170 derecede  pişirilir.

AFİYET OLSUN :)

Cuma, Şubat 08, 2013

Teşekkürlerimle...


                                                     Balkonumuzdan Ceylan Gözlerim.

          Teşekkür ederek başlamak istiyorum. Niye? diye sorarsanız... İşte o zaman, "birkaç sebebi olduğu için" diye sıralama yapmam gerekiyor. Yıllardır sigara kullanıyorum ve artık bırakmanın zamanı geldiğini düşünüyorum... Ancak; bugün, yarın dedikçe uzayıp gidiyor bu veda. Garip bir şey oldu... Çok uzun zamandır, bir blog açıp paylaşma isteğim vardı, ancak işin teknik yanıyla çok ilgili olmadığım için, bu isteğimi damatlarıma, kızlarıma söyleyip duruyordum. Aynı benim sigarayı bırakma programım gibi , onlarda bugün yarın diyerek geçiştiriyorlardı beni. :)  Nihayet bir ay önce, bir akşam şakayla karışık tekrar gündeme gelen bu  konu, o gece bloğun açılması ile neticelendi.:) Ondan sonrasını takip edenler biliyorlar zaten. :) Sigara ile bunu alakası ne? diyeceksiniz şimdi... Alakası şu;  Küçük kuzumu uyutunca geçiyorum bilgisayarın başına ve başlıyorum anılarımı hatırlamaya... Sigara mutfakta... ben salonda ... Böylece bana büyük bir yardımda bulundu ve sigarayı günde 5-7 arasına düşürdüm. :) Varan bir....
          Neden her özgür zamanımı burada geçirdiğime gelince... Bu blog açıldığında, binlerce blogun varlığından haberdar olduğum  için, "kendimce vakit geçiririm" ancak "farkedilebilir miyim?" sorusu hep aklımdaydı. Sanıyorum farkedildim. :) Bir ay içinde bloğuma hatırı sayılır oranda ziyaret yapıldı. Türkiye, Amerika, Almanya, Kanada,Yunanistan ve Rusya yoğunlukta olmak suretiyle bir çok Avrupa  ve Asya ülkesinden de ilgilenenler var.:) Eğer bu yazımı okuyacak olurlarsa lütfen teşekkürlerimi kabul etsinler. İşte bu ilgi de beni daha fazla motive etti ve her gün yeni bir şey katmaya özen gösterir oldum. Bir torun daha büyütüyorum gibi hissediyorum kendimi...:) Özen gösterdikçe büyüyüp, serpiliyor...:) Bu da Varan iki...
         Üçüncü ve en önemli sebebim ise; bazen eskileri yad etmek istersiniz ama onları bilen kimseniz kalmamıştır hayatta... İşte buradan paylaştığım zaman, benim yaşlarımda olup, benzer şeyleri yaşamış, ya da yaşamakta olan birileriyle konuşuyor gibi hissediyorum. Yani bir nevi geçmişin günlüğünü tutuyorum... Ziyaretleriniz için hepinize çok teşekkür ediyorum. Sevgiyle kalın...
       


       

Çarşamba, Şubat 06, 2013

Pili Kaşa

                                                                             
                          Yaşları arka arkaya sıraladığım  için midir? Bilemiyorum... Eskileri daha çok anmak istiyor ve çoğu zaman büyüklerimle olan anılarımı hatırlarken buluyorum  kendimi. Bayramları, ramazan sofralarını, büyük bir kalabalıklarla kalktığımız sahur yemeklerini, yeğenlerin, kuzin ve kuzenlerin doğum günlerini...  Hepsi çok debdebeli ve eğlenceli olurdu...  Her kafadan bir ses çıkar, çocuk bağırıntıları hiç eksik olmazdı. Ama son sözü hep babaanneciğim söylerdi... Küçücük, "Karamürsel Sepeti" diye tanımlanır ya... Öylesine ufacık, tefecik bir kadındı sevgili babaannem... Yedi evlat dünyaya getirmiş ama çocuğa doymamış, torunlarını da evlatları kadar, belki de daha fazla seven, sevgi dolu bir hanımcıktı... Bu kadar ufak tefekliğe karşın, çokta otoriter bir yapısı vardı... Mutfağını kimselere bırakmaz, geniş aile olarak oturduğumuz dört katlı evimizin temizliği konusunda, gelinleri ve kızları arasında ayırım yapmadan görev dağılımı yapar, kimseyi kimseye ezdirmeden, işlerin yapılmasını sağlardı.:) Biz çocuklar ise, evimizin arka bahçesindeki taşlık ta oynar, kah kümesteki tavuklara sataşır, kah bir parça kireç taşı ile çizdiğimiz seksek çizgilerinin üzerinde zıplayıp hoplardık... Hayat böylesine kolaydı anlayacağınız biz çocuk milleti için.:) Büyüklerin bu konudaki fikirlerini fazla aktaramayacağım, çünkü onlar da ser verip, sır vermezlerdi. :) Dikkatimi çeken tek şey, her şeyin yolunda gittiğine dair yüzlerindeki gülümsemelerdi. :)
                 Yine bir bayram sofrasından bahsetmek istiyorum sizlere... Dediğim gibi; minnacık babaannem, mutfağını kimselere emanet etmez,onca kalabalığa tek başına yemek yapar, kotarır, koyardı sofraya... Sizlere anlatacağım bu yemek bir Arnavut klasiği... Pili Kaşa... Pili... bilirsiniz "tavuk" demek. :) Anlaşılacağı üzere bu da bir tavuk yemeği ve şeker bayramlarında özellikle yapılan bir yemekti. Kurbanlarda ise tahmin ettiğiniz üzere "kavurma" günün ana yemeği olurdu. Sevgili babaanneciğim;  nereden bilecektik ki; bir gün bilgisayar diye bir teknolojik devrim yaşanacak...benim de bir bloğum olacak... Ve bu güzel yemek burada hayat bulacak... Nur içinde yat. Mekanın cennet olsun. Oradakilere iyi bak babaanneciğim...

Malzemeler: (5-6 kişilik)

- 1.5 kg lık Bütün Tavuk
- 1 Büyük Soğan
- 1 Büyük Havuç
- 1 Su bardağı Un
- 6-7 Diş sarımsak
- 3 Yemek kaşığı Tereyağ
- 3 Su bardağı Tavuk Suyu
- Tuz, Kırmızı biber

Yapılışı:

* Bütün tavuk ayıklanıp, yıkanır. Soğan bütün olarak, havuç iki üç parçaya bölünerek 2 litre haşlama suyuna ilave edilir ve haşlanır.
* Haşlanmış tavuk didiklenerek bir tabağa alınır.
* Tereyağ eritilir ve içine un ilave edilerek kavrulur. Unun rengi döndüğünde ve kokusu çıktığında kavurma işlemi tamamlanmış olur. (Kahve köpüğü renginde)
* Kavrulmuş una, üç su bardağı tavuk suyu ve dövülmüş sarımsaklar ilave edilerek, koyu muhallebi kıvamında pişirilir.
* Servis için pişirilen sos, tabağa dökülür, üzerine didiklenmiş tavuk parçaları atılır. Son olarak, kırmızı biber yağda kavrulur ve tavuk etlerinin üzerine gezdirilir.

Bakır tepsilerin içindeki unutulmaz görüntü, sadece belleğimde... Ne yazık ki aktaramıyorum. :(

AFİYET OLSUN. :)


Salı, Şubat 05, 2013

Karışık Pizza




          Ufaklık; çorba ile beslenmesini tamamladı tamamlamasına da, şimdi de nerede ekşi, aromalı, baharatlarla tatlandırılmış lezzet varsa hepsine hayran.:)  Biraz büyüdüğünde; " Vedat Milor'a asistan olacak" diye düşünmeye başladım desem, yalan olmaz. Zaten babası da hayran...:) Reklam afişlerinde bir kaç kere " Bak babanın arkadaşı" dedik.:) Şimdi nerede görse, babamın arkadaşı diye dolanıp duruyor. Çok sık olmamakla birlikte bazı günlerde, ailece fast food gıdalara da müracaat ettiğimiz oluyor. :) Paketleri görünce, önce kocaman  bir çığlık atıp, en yüksek tondan " turşu" diye bağırmaya başlıyor. Sonra da Allah ne verdiyse, yandan çarklı ada vapuru misali :)  annesine, babasına, teyzesine, eniştesine ve bana döne dolaşa uğruyor ve nafakasını topluyor.:) Ve de bunu karnı tokken yapıyor.:))
         Baktım ki; bu tarz gıdalara meyil var, dışarıda deneyip, içeriğinden emin olmadığımız yiyecekleri tattıracağımıza, evde hem damak tadına uygun, hem de tescilli markalarla hazırlayıp sağlıklı olduğuna inandığımız yiyecekleri  yedirmeyi daha doğru  buldum.  Bu pizza da böyle oluştu. Ne yalan söyliyeyim :) İyi ki de oluştu, çünkü ben de çok severim. :)  Kuzucuk;  babaanneciğinin yaptığı, kısırın yanına köfteyi katık ettikten sonra, bendenizin yaptığı bu pizzadan da bir dilimcik tattı. :))) Afiyet olsun kuzucum. Geçen kış çorbaya talim ederken, bak!  bu kış ne dünya nimetleri ile tanıştın...:)   Sakın! seneye kışa " mantarlı fleminyon isterim" diye tutturma da... :)

Malzemeler:

Pizza hamuru:
- 3 Su bardağı Un
- 1 Su bardağı Ilık su
- 1 tatlı kaşığı tuz
- 4-5 yemek kaşığı sızma zeytin yağ
- 1 Tatlı kaşığı Şeker
- 1,5 Tatlı kaşığı Instant Maya (Dr.Oetker)

Salça sos:
- 1 Su bardağı Su
- 1 Yemek kaşığı Salça
- 1/2 Tablet et bulyon
- 1 Çay kaşığı tuz
- 1 Tatlı kaşığı Mısır nişastası

Üst Malzeme:
- 200 gr Taze kaşar
- 150 gr kokteyl sosis
- 1/2 Su bardağı renkli biber
- 15 adet çekirdeksiz siyah zeytin
- Kekik, (istenilen baharatlar)

Yapılışı:

* Ilık su içine maya ve şeker ilave edilerek eritilir.
* Un ile tuz bir kapta karıştırılır ve ortası havuz yapılarak, sulu karışım ve zeytinyağ ilave edilir.
* Yoğurularak, mayalanması için üstü strech folyo ile örtülerek 1 saat bekletilir.
* Mayalı hamur, yağlanmış tepsiye yayılır ve tekrar mayalanması için 45 dakika bekletilir.
* Sos malzemeleri mısır nişastası haricinde karıştırılır ve kaynatılır, mısır nişastası birkaç kaşık su ile sulandırılır sosa ilave edilerek bağlanır.
* Hazırlanan sosun yarısı, mayalanmış hamurun üzerine sürülerek 200 derece sıcak fırında 15 dakika pişirilir.
* Sosun diğer yarısının içine ince doğranmış sosisler ilave dilerek pişirilir.
* 15 dakika süreyle ilk pişirilmesi tamamlanan hamur fırından alınarak, rendelenmiş peynirin yarısı üzerine serpilir.
* Üzerine pişirilmiş soslu sosisler yerleştirilir ve kalan peynir tekrar serpilir.
* Son olarak renkli biberler ve ayıklanmış zeytinler eklenerek, peynirler eriyinceye kadar 15 dakika daha fırınlanır.

AFİYET OLSUN:)


Köfteli Kebap



                                                                                                                                                                                                      Eskiden ramazan ayını dört gözle beklerdik. Sıcak pide alınacak... İçine gönlümüzce nevale koyulacak ...
Sonrası mı? :))) Söylemeye dilim varmıyor.:)))  Artık günün hangi saatinde isterseniz, karşınıza çıkan her fırının raflarında dizim dizim...  Küçüğü, büyüğü, yumurtalısı, yumurtasızı, kepeklisi, tam buğday unlusu, susamlısı, çöre otlusu... derken, çileden çıkıyor insan... Ben sadece bir pide istiyorum... Aynı eski ramazanlarda, mahalle bakkalından aldığım pideden... Pide olunca işin ucunda ;) Sahura kalkanı da çok olurdu evimizin... İftar yapanı da... Melahat Sultan girer mutfağına,  kıymalı tiritinden başlar, köfteli kebabından çıkardı. Her damak kendi lezzetini fazlasıyla bulurdu o sofralarda.  Babam " çervişi bol olsun" diye mırıldanırken, kardeşlerimle ben akşama çıkacak sütlü tatlının , pirinçli sütlaç olarak mı? sade muhallebi olarak mı? yoksa kakaolu muhallebi olarak mı?  hayat bulması konusunda, anlaşmaya varmak için çekişir dururduk... Canım anneciğim herkesin gönlü olsun diye sıraya koymuştu şu tatlıları, bir gün benim için sütlaç, ertesi gün kız kardeşim için kakaolusu, bir ertesinde de rahmetli güzel ağabeyimin isteği olan sade muhallebi yapılırdı. Kimsenin gönlü kalmazdı anlaşılacağı üzere...Pideye tekrar geri dönersek, onlar böyle raflarda dizim dizim durduğu müddetçe, ramazanda pideyle yapılan yemeklerin de bir özelliği kalmadı... Hoş... Tatları da eski tad değil ya... Neyse... Buzdolabımda köftelerim, buzluğumda donuk bir parça pidem olunca...Eskileri yad etmeden nasıl geçeyim? :) Hadi buyurun sofraya..:)

Malzemeler:

- 1/2 kg kıyma (az yağlı)
- 1 Su bardağı ekmek içi
- 1 Yumurta
- 1 Soğan rendesi
- 1 Yemek kaşığı Antep salça
- 1 tatlı kaşığı tuz
- 1/2 tatlı kaşığı karabiber
- 1 Tatlı kaşığı Kimyon
- 3-4 Yemek kaşığı sıvı yağ
- 2 yemek kaşığı maydanoz (ince doğranmış)

Yapılışı:

* Tüm malzeme yoğurulur ve istenilen şekil verilir.
* Teflon tavada az yağ ilavesi ile kızartılır.
* Pideler küçük küpler halinde kesilip fırın ızgarasında ısıtılır.
* Küçük bir kapta, 1 yemek kaşığı salça bir çay bardağı su ilavesiyle sulandırılır, içine 1/4 tablet et suyu ve 2 yemek kaşığı yağ ve bir tutam tuz ilave edilerek kaynatılır. Çok sulu olmaması için 1 tatlı kaşığı mısır nişastası ile bağlanır.
* Sos, kızarmış pidelerin üzerine dökülür ve üstlerine köfteler yerleştirilir.
* Yoğurt eşliğinde servis yapılır.

AFİYET OLSUN:)
 

Pazartesi, Şubat 04, 2013

Hayaller Ve Gerçekler




Gerçeğim...


                                                                         Hayal ettiklerim...                                                                                                                

          Hayal dünyanızı hiç zorlar mısınız? Gördüğünüz bir güzelliği, hiç resme dökmek istediniz mi? Ya da dinlediğiniz bir müzik parçası sizi gitmek istediğiniz ancak gitmeyi hiç gerçekleştiremediğiniz yerlere götürdü mü?  Bence; yaşamımız süresince kendimize yapabileceğimiz en büyük iyilik, hayal ettiğimiz güzellikleri; elimizden geliyorsa, bir fırça yardımıyla resme, bir enstrüman yardımıyla güzel bir müzik parçasına ya da bir makas ve biraz kumaş  yardımıyla  bir giysiye... belki de, mutfakta lezzetli bir yemeğe çevirebilmektir. İçimizde ki çocuğa da, küçük bir yolculuk olur diye düşünüyorum.:)  Benim çocukluğumda sanıyorum bunları yapabilmek daha kolaydı... Çünkü;  hazır karakterler ve  onların üstüne giydirilecek bedenlerine uygun elbiseler satılmıyordu .:) Sıradan bir plastik bebeğe, annelerimizin verdiği artık kumaş parçalarını kullanarak günün modasını uygular sonra da ona bahçemizdeki ağaçlarımızdan topladığımız yapraklara sarılmış çamurdan dolmaları ikram ederdik.:) Böyle gelişti ve zenginleşti hayal dünyalarımız...
                   Ben hala bu yolda ilerliyorum. Balkonumuzu, Cemrem doğduğundan beri 23 Nisan gününe hazırlıyor... Çiçek,böcek, pasta, börek ne varsa hazır edip, günün özelliğini farklı algılamasına yardım etmeye çalışıyorum ki,  bu küçük kuzu da, yarınlarında belleğinin bir köşesine yerleştirdiği bu görüntüleri, farklı amaçlarla özel günlerine uygulayabilsin.  Bu çocuk bayramında bir mini gülümüz vardı evimizin küçük serasında... Güzel, somon rengi bir gül... Ona bakıp " ne güsel" demişti ufaklık... O zaman bu güzelliği ona farklı hatırlatmak ve anılarının arasında fark yaratmak lazım diyerek, yeni yaşına merhaba diyeceğimiz günde pastasının bir kenarına da şeker hamurundan o görüntüyü yerleştirmeye karar verdim.:)  Gerçekleştirdiklerimiz için  hayal kurmayız...:) Ama, hayal ettiklerimizi gerçekleştirebiliriz...:) Gerçekleştireceğiniz, hayalleriniz olması dileklerimle ...

Cumartesi, Şubat 02, 2013

Midye Tatlısı






           Deniz kabuklarını sever misiniz.? Çoğunuzun "evet" dediğinizi duyar gibiyim.  Kim bilir? hangi derinliklerde hayat buldular... Hala başucumda böyle bir efsane ile yatıyorum.:) Bir zamanlar üzerinde derece vardı ve bulunduğu mekanın ısısını ölçerdi.  Artık bunu yapamıyor, yaşlandı.:)  Ama yaşamışlığına bakılırsa, benden daha fazla geçmişe şahit... Hem suyun altında... hem de şu yaşadığımız arazi parçasının üzerinde... Yaşamış objelere olan hayranlığımı ve saygımı yakınlarım çok iyi bilir. Belki de; sonsuza uğurladıklarımla paylaştığım anılarıma, ortak oldukları  içindir... Bu deniz kabuğu da, sevgili annem ve babamla yaşadığım evden, bana kalan hatıralardan biri... Kulağımı hala üzerine yaslıyorum ve derinden gelen sesleri dinliyorum. Çok şey anlatıyor bana...  Onunla, ortak anılarımızı tazeliyoruz zaman zaman... Geçmişteki anıları kurcalarken, geleceğe de notlar bırakıyoruz tabii ki .:)
          Bu tatlı da, belleğimdeki görüntülerden yansıyarak, sadece şekli ile dikkatimi çekmişti. Ancak, yaptığım zaman  tadının da en az görüntüsü kadar güzel olduğuna  ailece karar verdik. :)   Bu şartlarda; geleceğe bırakacağı notlar konusunda, sadece birkaç saatlik ömrü vardı. Ve... Emin olun! ömrünü, tahmin ettiğimden daha kısa sürede tamamladı...:)


Malzemeler:


- 1 Yumurta
- 1 Çay bardağı süt
- 1 Çay bardağı sıvı yağ
- 2 Yemek kaşığı yoğurt
- 1 Çay bardağı mısır nişastası
- 1 Paket kabartma tozu
- 1 Paket vanilya
- 1 Çorba kaşığı sirke
- 3 Su bardağı Un

- 100 gr Tereyağ (Üzerine gezdirilecek)
- Mısır nişastası (Yufkaları açmak için)
- Antep Fıstığı

Şerbet:
- 3 Su bardağı Şeker
- 2,5 Su bardağı Su
- 1/2 Limon suyu

Yapılışı:

* Öncelikle soğuk şerbet kullanılacağından kaynatılır ve soğutulur.
* Derin bir kap içine un, mısır nişastası ve kabartma tozu elenerek koyulur, ortası havuz gibi açılır ve sıvı malzemeler; yumurta,süt ,sıvı yağ, yoğurt ve sirke ilave edilerek,  yumuşak bir hamur yapılır.
* Hamur yarım saat dinlendirilir.
* On adet küçük bezeye ayrılır.
* Her bir beze, nişasta yardımıyla, küçük bir tabak büyüklüğünde açılır ve üst üste konulur.(En üst kata nişasta konulmamalıdır.)
* Üst üste konulan tüm hamurlar, hep birlikte açılır ve olabildiği kadar sıkı rulo yapılır.
* Rulo halindeki hamur, 1 cm kalınlığında kesilerek,  avuç içinde yassıltılır ve iç malzeme koyularak kapatılır.
* Fırın tepsisine konulan hamurların üzerine eritilip soğutulmuş tereyağ gezdirilir ve 180 derece sıcak fırında kızarana kadar pişirilir.
* Fırından çıkarılan tatlıların ilk sıcaklığı çıktıktan sonra ılık şerbet dökülür ve şerbetini çekmesi için 1 saat dinlendirilir.

AFİYET OLSUN. :)